Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ŞENGÜL BALIKSIRTI

Seren Serengil'in 'Nefret'i...

Bir kitap yazdığını duyduğumda, bunun da kendi hayatıyla ilgili olduğunu öğrendiğimde, "Yine annesiyle arası bozulacak" demiştim. Doğrusu anne ve babasıyla 'Nefret' ismini yanyana getirince, ne yapmaya çalıştığına anlam verememiştim. Tamam annesiyle her zaman sorunları vardı belki ama ona hissettiği duygunun adı nefret değildi elbette... Sonunda kitabın bilgisayar çıkışı elime geldi... "Niçin Nefret?" dedim.. "Kitabın önsözünü oku, anlayacaksın" dedi. Okudum, sonra kitabın tamamını da bir çırpıda okudum. Ve Seren'in nefretinin neye ve kime karşı olduğunu anladım. Onları anlatmış; anne ve babasını... Birbirlerini nasıl sevdiklerini, nasıl evlendiklerini, dünyaya gelişini... Sonra geçimsizlikler başlamış ve her söz, her görüntü; o küçücük yaşta, küçücük beynine yerleşmiş.

ANNE-BABA ARASINDA POSTACI

"Git babana şunu söyle... Git annene bunu söyle mesajlarının postacısı olarak geçti çocukluğum" diyor. Ve sevgisiz bir çocukluk yaşadığını itiraf ediyor. Yalnızlıktan korkmuş en çok. Kalabalık sofralara oturamamaktan, evde konuşacak kimselerin olmamasından. "Belki de" diyor, "Bunun için evimde çalışanlardan ayrılırken bile gözyaşı döktüm..." Peki nefret bunun neresinde? İşte şu cümlede... "Bütün bunlar için ben sizden değil, bana düşenden nefret ediyorum!" Bu satırları okuduğumda tüylerim diken diken oldu... "Bana düşenden nefret ediyorum" sözlerini okuduktan sonra, onun bizce yanlış olarak görülen bütün yaptıklarının altında yatan nedenleri biraz daha anlayabildim. Sevgisiz evliliğini, hapisteki bir adamın dışarıda olmayan hayatının kadını olmaya çalışmasını, annesiyle kavgalarını, sürekli hayatına birilerini dahil etmeye çalışmasını ve onlardan kazıklar yemesini, annesinin önüne koyduğu her türlü kuralı reddetmesini, hepsini hepsini anlayabildim...

DERİNLEMESİNE ANLATMAMIŞ
'Nefret'i bir çırpıda okudum. Çocukluğunu, ilk gençliğini, savruluşlarını, annesi ve onun erkek arkadaşı ile İspanya'da uyuşturucu nedeniyle gözaltına alınmalarını, bir hücrede 12 gün kalışını, aşklarını, yanlış seçimlerini, babasını kaybedişini anlatıyor Seren. Ve kitabın sonunu da çok güzel bağlıyor. Kimseyi kırmadan dökmeden; yeni bir hayata kiminle merhaba dediğini anlatarak... Peki Seren her şeyi anlatmış mı? Anlatmış ama derinlemesine değil. Ben onu çok iyi tanıdığım için ve hayatının pekçok önemli olayına yakından tanıklık ettiğim için anlayabiliyorum. Umarım, "Bu kız niçin sürekli annesiyle kavgalı?" sorusunu soranlar da anlar. Özetle, Seren hâlâ çocukluğunda kalmış bir küçük kız. Sevgiyi bulduğu anlarda büyüyor, bulamayınca içine çekilip küçülüyor...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA