Türkiye Spor Yazarları Derneği son derece yürekli bir karar aldı. Dernek, bundan sonra; 'görevli' olmayan, yani gazetesine, televizyonuna maçla ilgili haber ve yorum yapmakla görevlendirilmemiş medya mensuplarına Basın Tribünü'nün kapılarını kapattı.
Bu kararı ayakta alkışlıyorum. 'Ayakta' sözünü biraz açayım:
Mesleğe spor muhabiri olarak başladım. Benim muhabirlik ve spor yazarlığı yaptığım dönemde gazetelerin özel locaları yoktu. Bu nedenle patronun, yayın yönetmeninin ne kadar işadamı dostu, hısmı, akrabası varsa, basın tribününe akredite edilirdi. Bizim ajansın, gazetenin basın tribünündeki koltukları dolu olduğu için pek çok maçı 'ayakta' izlediğimi, 'ayakta' not almaya çalıştığımı bilirim.
İŞGALE SON
Bu nedenledir ki, günlük spor yazıları yazmayı bıraktığım tarihten itibaren, maç izlemek için basın tribününe gitmiyorum. Çünkü 'görevim' yok. Ya normal tribündeyim, ya da televizyon başında. Ama basın tribününde o maçla ilgili hiçbir görevi olmadığı halde, boşuna 'spor yazarı' koltuğu işgal edip çekirdek çitleyerek maç izleyen pek çok meslektaşım olduğunu gözlemliyordum.
İşte bu nedenle, zamanında 'damdan düşen' biri olarak, TSYD'nin yeni kararını 'ayakta' alkışlıyorum.