Yeni sezonun en merak edilen dizisiydi. ATV ve Pana Film uzun bir süredir bu projeye yatırım yapıyordu ama konu son derece hassastı. İlk kez bir başbakanın yasak ilişkisi ve özel hayatının sırları ekranda bu kadar ayrıntılı bir şekilde işlenecekti.
Bir yanda Adnan Menderes'in insani erdemlerini, politik zekasını, idealistliğini, milliyetperverliğini, dürüstlüğünü, sevecenliğini ve romantizmini vermek, öte yanda zaaflarını, hatalarını, çelişkilerini ifşa etmek... Bunu yaparken de ne tarihi gerçeklerin uzağına savrulmak, ne de belgesel kuruluğuna kapılmak... Gerçekten de dizinin her karesi, kuyumcu terazisinden geçirilecek kadar titiz bir çaba gerektiriyordu. İlk bölümden edindiğim izlenim, Pana Film'in bu işin üstesinden geleceği yönünde...
KUYUMCU TERAZİSİ LAZIM
Ben Onu Çok Sevdim dizisinin omurgasında merhum başbakan Adnan Menderes'in gönül ilişkileri varmış gibi görünse de, aslında Türk siyaset tarihinin belki de en önemli döneminin MR'ı çekiliyor.
Zaman zaman arka planın; insan ilişkilerinin önüne geçtiği anlara tanıklık ediyoruz.
İşte diziyi kurgularken bu dengeyi tutturmak da özel bir yetenek ve çaba gerektiriyor. Ne dizi izleyicisinin romantik beklentilerini boşa çıkaracaksınız, ne de demokrasi tarihimizin en önemli yazıtlarından birini betonla sıvayıp görünmez kılacaksınız. Ne Menderes'in fırtınalı yasak aşk ilişkilerini 'özenilecek' tavırlar olarak sunacak, evli insanlarla münasebeti sıradanlaştıracaksınız, ne de insani zaafların hayatın gerçeği olduğunu yadsıyacaksınız.
Ve hepsinden önemlisi, bu diziyi insanlara sunarken; o dönemi yaşamamış, 1960 ihtilalinin ne olduğunu bile bilmeyen averaj dizi izleyicisine siyasi menfaatlerden arındırılmış 'tarihi gerçekleri' göstereceksiniz.
İşte Ben Onu Çok Sevdim'i sıradan bir dizi olmaktan çıkarıp adeta 'beyin ameliyatı' kadar kritik bir operasyona dönüştüren özellikler...
Bu nedenledir ki, her şeyden önce böylesine büyük bir riskin altına giren Pana Film ile ATV'yi en başından tebrik etmek gerekir.
Dizinin bir başka önemli misyonu ise özellikle yeni nesillere 'darbelerin nasıl şekillendiği, toplum hayatında nasıl vücut bulduğu ve nerelerden beslendiğini' anlatacak olması. Bu yüzden bazı olaylar 50'lerde yaşanmış gibi görünmesine rağmen, bugünlere köprüler kurmaktan kendinizi alamayacaksınız. İster istemez bugünün siyasetçileri ile o devrin politikacıları arasında benzerlikler kuracak, kendi içinizde projeksiyon yapacaksınız. Bir ülkede demokrasinin yerleşmesi için bazen canların bile feda edilebileceğini tüm çıplaklığıyla görecek, demokrasinin devamı adına içinizden dua edecek, belki daha fazlasını yapmak için kendinizde ayrı bir enerji bulacaksınız.
MEHMET ASLANTUĞ TAMAMDIR
Gelelim diziyle ilgili teknik analizlere...
Sağlam senaryo, iyi oyuncularla hayata geçirilince; geriye bir tek yönetim, sanat yönetmenliği, ışık, kurgu, mekan, kostüm ve aksesuvar gibi teknik konular kalıyor. Belli ki bunlar için de çokça para ve emek harcanmış. Ben bir televizyon yazarı olarak; ülkemde böyle iyi işler yapıldığını görünce, mesleğimin daha bir değer ve kalite kazandığına inanıyorum. Yerecek şeylerden daha çok övecek şeyler önüme çıktığında daha bir mutlu oluyorum.
Mehmet Aslantuğ bence harika bir Menderes olmuş. Hatta Menderes'in kendisinden bile daha harika olduğunu söyleyebilirim. Menderes son derece nazik, naif, romantik bir liderdi. Mehmet Aslantuğ da aslında bir salon erkeği. Bu nedenle rolün altından kalkmak için fazla bir çaba göstermesine gerek yoktu ama o öyle yapmamış. Belli ki Menderes'in görüntülerini çokça izlemiş. Onun vücut dilini, yürüyüşünü, konuşmasını ruhuna sindirmiş. Bu özen ve çalışkanlığının karşılığını da fazlasıyla almış.
Bir tek elindeki tekste yer alan "Eve geç kalmayalım, sonra fırçayı yeriz" cümlesine itiraz etmemesine şaşırdım. Zira o yıllarda 'fırça yemek' deyimi henüz kullanılmıyordu. (Bu da 'eleştirmen fırçası' olarak nazar boncuğu yerine geçsin)
Dizideki oyuncuları ileriki yazılarda bol bol değerlendireceğim. Ama ilk bölümde aklımda en çok kalan oyuncudan söz edeyim. 'Ayhan'ın can dostu 'Şadan' karakterini canlandıran Oya Akar'a bayıldım. Yer aldığı her sahnede pırıl pırıl parladı.
Belli ki bu yıl, bu köşede Ben Onu Çok Sevdim'den çokça söz edeceğiz. Yeni nesiller; 1960 darbesinden, Hatırla Sevgili dizisi sayesinde, 1980 darbesinden ise Çemberimde Gül Oya dizisi vesilesiyle haberdar olmuştu. Şimdi bir başka 'haber güvercini' daha uçuruluyor. Keşke bu ülkenin gençlerine tarihi gerçekleri anlatmanın tek yolu, 30-50 yıl sonra dizi çekmek olmasaydı...