BANA göre siyaset, halkla ilişkiler mesleğinin frak giymiş halidir.
İster Başbakan olsun, ister bakan, ister milletvekili, her siyasetçi öncelikle halkla ilişkilerin temel kurallarından haberdar olmak zorundadır. Çünkü; işleri, güçleri, hedefleri, hatta var olma nedenleri bilfiil halkın ta kendisidir.
Ama gördüğüm kadarıyla bizim memleketin siyasileri, en basit halkla ilişkiler tekniğinden bile habersiz.
Son dönemde siyaset literatürü birbirinden talihsiz söz ve davranışlarla doldu. 'Bir takla at da sevindiğini görelim'den, 'Karadeniz gaydası'na kadar, izahı güç halkla ilişkiler cinayetleri birbiri ardına önümüze serildi.
Son olarak Çevre ve Şehircilik Bakanı'nın kanser hastası bir kızla arasında geçen üzücü diyalog da; siyasilerin halkla ilişkiler konusundaki bilgisizlik, beceriksizlik ve basiretsizliklerinin yeni bir tezahürüydü.
Bakan Erdoğan Bayraktar'ın iyi niyetinden şüphem yok ama ortaya çıkan manzara gerçekten de bunca zamandır TOKİ için üst üste koyduğu onca tuğlayı yerle bir edecek kadar ciddi bir depreme yol açtı.
Diyeceğim o ki; bakanlık seviyesine gelmiş siyasetçi ve bürokratların mutlaka yanlarında bir halkla ilişkiler danışmanı bulundurmaları, kendilerini tamamen onlara teslim etmeleri, hatta makamlarına oturmadan ya da ağızlarını açmadan önce hızlandırılmış bir kurs görmeleri...
Unutulmamalı ki, dünyayı parmaklarının ucunda oynattıklarını sandığımız ABD başkanları bile birer 'imaj ve halkla ilişkiler ürününden' başka bir şey değildir.
Bu arada genç kızın ihtiyaç duyduğu ilaçlardan biri SGK tarafından geri ödeme listesine alınırken, diğer ilacı ise Türk Eczacılar Birliği tarafından ithal edilmeye başlanmış.
İyi de sağlık sorunlarının çözümü için ille de bir genç kızın gururunun incinmesi mi gerekiyor?