Muhteşem Yüzyıl'da Hürrem Sultan'ın kırık Türkçesi ile hafızalarımıza kazıdığı bu feryada yeni bir ortak çıktı:
Carolin... O da terk edip gittiği oğlu Mustafa'yı geri almak için Cemile'nin kapısına dayanıp aynı cümleyi tekrarladı: "Verin oğlumu bana..."
Peki Carolin mi haklı, Cemile mi? Analık hakkı onu dünyaya getirenin midir, yoksa yetiştirip büyütenin mi?
Günümüz mahkemeleri bile bu konuda farklı kararlar veriyor. Ünlü Kafkas Tebeşir Dairesi oyununda ise gerçek anneyi bulmak için başvurulan yöntem etkileyiciydi. Tebeşirle çizilen dairenin içine çocuk konuluyordu.
Gerçek annesi ile sahte annesi kollarından tutup farklı yönlere doğru çekiştiriyorlardı. Çocuğun elini ilk bırakanın, gerçek anne olduğuna hükmediliyordu. Zira gerçek anne, evladının zarar görmemesi için kolunu ilk bırakan olmalıydı... Bakalım Carolin ile Cemile'nin 'Mustafa çekiştirmesi' nasıl sonlanacak?
Bu arada minik Osman'ın 'mülkiyet dersi' de etkileyiciydi.
Bahçesine dalıp topladığı Lemi'nin incirleri için, "Ben bu incirleri Lemi'den değil, incir ağacından aldım.
İncirler Lemi'nin kolunda, kafasında çıkmıyor ki, ağacın dallarında çıkıyor. Nereden Lemi'nin oluyormuş?" sözüyle kapitalist sistemi yerle bir etti. Bence bu çocuk ileride reklamcı olacak. Çünkü o dönemin hızlı solcularının neredeyse tümü, 90'lı yıllarda kapitalizmin yarattığı en büyük sektör olan reklamcılığı seçmişlerdi!
Diğer yandan, izdivaç programlarının değişmez siması Cüneyt Bey, 'Carolin'e iş vermeyen patron' olarak dizide kendine 'iş' bulmuştu!.. Ekranda ilk gördüğümde "Bu adamdan iyi aktör olur" dediğim Cüneyt Bey'in figürasyondan yan rollere geçme zamanı geldi de geçiyor bile...
Öyle Bir Geçer Zaman ki ile ilgili son bir not: Mete'nin kullandığı Volkswagen minibüsün arka kapısı sürgülü. Ama o yıllarda üretilen modellerde sürgülü kapı yoktu. Sanırım yönetmen de minibüsün ilk kez göründüğü yeni sezonun ilk bölümden sonra durumun farkına vardı. Çünkü son iki bölümdür arka kapı hiç gösterilmiyor!