Florya'da hizmete giren dev akvaryumun açılışına yetişememiştim. Kısmet, bu haftaya imiş.
Cumartesi günü Avrupa'nın en büyük ikinci akvaryumu olan Akvaryum İstanbul'u gezdim. Girdiğim her galeride, tünelde, gördüğüm her akvaryumda ağzım bir karış açık kaldı. (İyi ki su yutmadım!) Sadece birbirinden ilginç deniz canlıları değil, 'sunum' da mükemmeldi.
Türkiye ve dünya denizleri coğrafi bölümlere ayrılmış. Örneğin; girdiğiniz koridorun sağ tarafında İstanbul Boğazı'nın Anadolu yakası, sol tarafınızda Avrupa yakası canlandırılmış. Önlerindeki dev akvaryumlarda da Boğaz'ın, Marmara'nın balıkları, türlü deniz canlıları... Sonra Karadeniz, Ege, Akdeniz; derken Cebelitarık ve okyanuslar... Tabii ki dünyanın su altı cenneti Kızıldeniz için ayrı bir bölüm... Bir amforanın içine girip oradan çıkardığı başıyla adeta ziyaretçileri selamlayan müren balığı.. (Bir kadın telaşla görevliyi çağırdı. "Ay koca balık şuraya sıkışmış, çıkarır mısınız lütfen!" Eee, herkes Yüksel Aytuğ gibi günde 2-3 saat belgesel izlemiyor ki, ne bilsin kadıncağız mürenlerin huyunun bu olduğunu?) Ve kocaman bir batık... Hem dışını görebiliyorsunuz, hem içini geziyorsunuz. Gerçek değil tabii..
Ama insana verdiği 'gerçeklik hissi' yetiyor da artıyor bile...
Her akvaryumun yanında bilgi ekranları... Dokunup, gördüğünüz balığın özelliklerini öğreniyorsunuz.
Ve Barbaros Hayrettin Paşa ile deniz tanrısı Poseidon'un heykelleri karşılıklı selamlaşmakta... Asıl görülmesi gereken, kocaman bir alandaki Amazon ormanları canlandırması...
Ne canlandırması canım, ta kendisi...
Bütün bitki ve hayvanlar gerçek... Yukarıdan sürekli buhar basıyorlar ki, Amazon'un rutubet oranına ulaşılabilsin. Dünyanın en büyük faresi orada; karşınızda, etiyle kemiğiyle duruyor. Kapibara denilen bu canlı, en büyük kemirgen.
Büyüklüğü şöyle kurbanlık koç ebatlarında... Hani bir yerlerden giriverse, koca evinizi peynir niyetine kemirir vallahi!
Girişte fotoğrafınızı çekiyorlar. Çıkışta ücretini öderseniz, o fotoğrafınızı fotomontajla hayvanların arasına yerleştiriyorlar. Siz objektife gülümserken, arkanızdaki Jaws sizi kaptı kapacak! Sonra deniz manzaralı enfes kafeteryalar, hediyelik eşya standları ve koltukları görüntüye göre açı değiştiren, her efektle sallanan, titreyen 5D sinema salonu... Deniz aşığı Yüksel Aytuğ'u çıkar dışarıya çıkarabilirsen... Gönülsüz gönülsüz dışarıya çıktım ve gördüğüm ilk tablo içimi acıttı. Çocukların sahilde denize girdikleri Florya Güneş Plajı'nın 500 metre açığında demirlemiş yük bekleyen şilepler..
Ne kadar denetlerseniz, denetleyin, basıyorlardır çaktırmadan sintineyi denize tabii... Yahu yok mu bu gemileri İstanbullu'nun burnunun dibinden başka bekletecek yer? Dünyanın öbür ucundan gövdelerine yapışıp gelen türlü bakteri, deniz anası, yosun vesaire ile katledilen denizlerimiz de cabası...
Neredeyse denizde doğup büyümüş ben; görmeye görmeye unuttuğum balıkların isimlerini yanımdaki rehbere sormak zorunda kaldım. İyi ki açıyorlar bu akvaryumları, iyi ki... Yoksa çok yakında canlı balığı başka yerde göremeyeceğiz...