Okurumuz Mustafa Aydın'ın uyarısıyla Samanyolu TV'de yayınlanan "Kollama" dizisindeki sahneyi kayıtlardan izledim. Ergenekon Davası, dizide "Ergen Kodu" adıyla kodlanmıştı. Gerçek hayattaki pek çok ünlü siyaset adamı da dizide "siluet" olarak karşımdaydı. Ama bunlar arasında en belirgin olanı, başında kalpağı, boynunda kırmızı atkısı, sakalı ve gözlüğüyle Yalçın Küçük'ü temsil ettiği açıkça belli olan kişiydi. Memleketin "Balyoz Darbesi" iddiası ile çalkalandığı şu günlerde beş kişilik "Ergen Kodu" grubu, eylemleriyle ülkeyi nasıl karıştıracaklarını konuşuyorlardı. Tekerlekli sandalyede oturan "Pisagor" isimli kişi, ülkede kaos ortamı yaratmak için çok çarpıcı eylemlere girişmeleri gerektiğini söyleyince, Yalçın Küçük'e benzeyen kişi "Kahramanmaraş'ta, Sivas'ta yaptığımız gibi mi efendim?" diye sordu. Toplantının ardından üzerinde Türkiye haritası olan bir pasta getirildi. Pisagor pastayı keserken, "Bu ülkeyi ancak biz keseriz, böleriz ve yeriz" dedi. Kurtlar Vadisi Pusu, Ayrılık, Kollama, Hesaplaşma, Tek Türkiye, Sakarya-Fırat... Hepsi de açık ya da üstü kapalı olarak aynı soruyu gündeme taşıyor: "Bölünüyor muyuz?" Dizilerin, memleket meselelerine eğilmeleri, vatandaşta siyasi bilinç oluşturmaya yönelik senaryoları eksen almaları olumlu. Az önce saydığım diziler arasında bu misyonu "gerekli hassasiyet ve özenle" ekrana taşıyanlar da var. Ancak, devam eden davalar hakkında hem yargıyı hem kamuoyunu yönlendirmeyi hedefleyen "iri laflar" söylemek, zanlıları suçlu gibi yansıtıp, kişileri, kurumları açıkça hedef göstermek, insanlarda paranoya oluşturacak tarzda senaryolar üreterek demokrasiyi sürekli tehdit altında yaşamaya mahkum bir kavram olarak tanıtmak, aynı amaca hizmet etmez. Hele ki, aşırı siyasi söylemleri ve komplo teorilerini dizi şırıngası kullanarak toplumun deri altına zerk etmek, zaten davul zarı gibi gerilmiş olan bu milletin kaldırabileceği bir yük değil. Aman dikkat!..