Jay Leno'nun CNBC-e'deki şovlarını adeta "büyülenerek" izliyorum. Tamam, elinin altında müthiş bir bütçe ve onlarca kişiden kurulu bir ekibi var. Ve bu işi Amerika gibi gerçek hayat ile şov dünyasının iç içe geçtiği bir "hayaller ülkesinde" yapıyor. Bunlar bir televizyoncu için avantaj sayılabilir. Ama onun yaptıklarını izleyince, bizim bu diyarlarda "program" diye izleyicinin önüne koyduklarımızın gerçek kelime karşılığının ne olduğu konusunda kuşkuya kapılıyorum. Jay Leno'nun geçen haftaki konuklarından biri, görevini bırakmaya hazırlanan Kaliforniya Valisi ve eski aktör Arnold Schwarzenegger'di. (Bu adamın ismini doğru yazabilmek, meslek yaşamımın en büyük kabusu olmuştur. Umarım bu kez doğru yazmışımdır.) Jay, Vali'nin karşısında son derece rahattı. Sanki ABD Başkanı olarak oval ofiste Kaliforniya Valisi ile dalgasını geçiyordu. Bacak bacak üstüne atıp, sol pabucunun ucunu neredeyse Vali'nin burnuna değdirecek kadar rahat (!) olması bizler için yadırganacak bir durumdu. Arnold'ın tüm şakalara aynı samimiyetle karşılık vermesi, programı renkli kılmak için yaptığı samimi şakalar ve itiraflar ise Amerikalılar'ın ne denli kompleksten arınmış insanlar olduğunun açık bir göstergesiydi. (Bizde yüksek makam sahibi politikacılarla yapılan asık yüzlü ve "hazır ol" duruşlu televizyon programlarına bir bakın...) Jay her konuğu gibi Arnold'ı da yarış pistine davet etti ve elektrikle çalışan çevre dostu otomobillerle hız denemesi yaptırmak istedi. Ancak Arnold "Önce seni bir görelim" deyince, çaresizce direksiyonun başına geçti. Jay'in, Arnold'ı tahrik eden naralar savurarak attığı ilk turun ardından, Vali elinde bir bazuka ile pistin ortasında belirdi, silahı ateşledi ve Jay'in arabasını havaya uçurdu. Ünlü şovmen; ters dönmüş, perişan haldeki aracın içinden takım elbisesi yırtılmış, kir pas içinde çıktı ve kimsenin Arnold ile baş edemeyeceğini söyledi. Bir şov programının görsel efektleri için neredeyse küçük bir film bütçesi harcanmıştı. Ama paradan daha önce gelen, yaratıcılıktı. Ve o yaratıcılık, ABD'den binlerce kilometre uzaktaki bir televizyon yazarına bunları yazdırıyordu...