Hafta sonu ekranlarda yılbaşı rehavetiyle geçti. Tüm topunu, tüfeğini yılbaşı ekranında ateşleyen kanalların, hafta sonu barutu bitmişti. Şovlar, canlı yayınlar, merakla beklenen diziler yoktu. Yerine yılbaşı gecesinin tekrarları yayınlandı. Oysa hava kötüydü, millet yorgundu. Yani herkes ekran başındaydı. Ama izlenecek program yoktu... Ben de cuma ve cumartesi gecesi kendimi belgesellere vurdum... Hani şehir hayatından bezdiğiniz anda, kendinizi ormanlara, dağlara, kırlara vurursunuz ya, işte ben de ekran coğrafyamda böyle bir "kaçamak" yapmak istedim.
EN ANLAMLI KAZA ANITI
National Geographic'deki "Uçak Kazaları Raporu" belgeselinde 15 yıl önce İsviçre semalarında iki uçağın çarpışmasıyla sonuçlanan ve onlarca insanın ölümüne yol açan feci kazanın nedenleri ve sonuçları inceleniyordu. Bir baba, Almanya'da beklediği eşi ve iki çocuğunun kaza geçirdiğini öğrenince, hemen enkazın dağıldığı alana gelmişti. Enkaz parçaları ve cesetler yaklaşık 40 kilometrekarelik bir alana yayılmasına rağmen, baba, içgüdüleriyle daha ikinci saatte minik kızının dağılmış inci kolyesine ulaştı. Bir saat sonra da, minik kızının nasıl olduysa hiç zarar görmeyen cesedine... Karısının ve diğer çocuğunun parçalanmış cesetleri ise iki gün sonra kurtarma ekipleri tarafından bulunabilmişti. İsviçreliler, aylar sonra kaza kurbanlarının anısına o bölgeye bir anıt yaptılar. Kopmuş, etrafa dağılmış dev inci tanelerinden oluşan bir anıt kolye... Asıl önemli olan ise hem İsviçre makamlarının, hem iki havayolu şirketinin yöneticilerinin ayrı ayrı kaza kurbanlarının yakınlarından özür dileyen konuşmalarıydı. Ben, bizim ülkemizdeki felaketler sonrasında ilgililerin hep "haklı çıkmak" için yaptığı savunma konuşmalarına alışkındım... Oysa medeni ülkelerde öncelikli mesele "haklı çıkmak" değil, "üzüntüye ortak olmak"tı.
FELAKET ŞAMPİYONUYUZ
Sonra Discovery Channel'daki "Bir Anda Yerle Bir" adlı belgesele takıldım. Dünyadaki büyük felaketlerin anlatıldığı bu belgeseli uzun zamandır izliyordum. Neredeyse her bölümde Türkiye'den bir görüntü listeye giriyordu. Marmara Depremi, Zonguldak'taki sel sırasında çöken belediye binası, Karaköy İskelesi'nin batışı... Ben pazar günü bu satırları yazarken, Bilecik'ten tren kazası haberi geldi. Böyle bir coğrafyada hayatta kalabildiğim için kendimi şanslı saydım. Ardından, yine Discovery Channel'daki motosiklet yapım belgeseline göz attım. ABD'nin dört bir yanından gelen usta Chopper'cılar en iyi motosikleti üretebilmek için bir hafta boyunca yarıştılar. Sonra da demir atlarının üzerine atlayıp, hep birlikte birincinin halk oylarıyla belirleneceği fuara doğru uzun bir yolculuğa çıktılar. Benim favorim Indy idi. Çünkü motorun şasisini birbirine kaynakladığı zincir halkalarından oluşturmuştu. Bu şahane bir buluştu. Yolculuk sırasında da içlerindeki en renkli, en şakacı, en yaratıcı motorcu oydu. Indy, fuar alanında izleyicileri eğlendirmek için motosikletle bir gösteri yaptı. Ve düşerek öldü... Oylamanın kendi lehine sonuçlandığını göremeden... İçime basan kasveti belki doğa belgeselleri ile dağıtırım diye düşünerek NatGeoWild kanalına geçtim. "Öldürmeye Programlananlar"da aslanların bir yaban öküzünü parçalayışlarına tahammül edemeyerek, yeniden National Geographic'e döndüm. Bu kez de bir adam "Isır Beni" adlı belgeselde kendini yılanlara sokturuyor, kemirgenlere ısırtıyordu. Son olarak derisine saplanan bir keneyi çıkarmak için yarasını bıçakla kesmeye kalktığında pes ettim... Bir belgesel müptelası olarak, bu kez nefes almaya gittiğim ormanda nefessiz kalmıştım...