Zor günler geçiriyoruz. Yüreğimiz sıkışıyor, nefesimiz daralıyor. Bundan 35 yıl önce olduğu gibi kardeş kardeşe diş biliyor. O gün siyasi bölünmenin eşiğindeydik. Bugün etnik kimlikler üzerinden memleketi ufalamaya çalışıyorlar. Bu coğrafyada yıllardır kardeşçe yaşayan Türk ile Kürt'ün arasına ekilen nifak tohumlarının hasadını düşleyip, sinsice ellerini ovuşturuyorlar. Virajın en tehlikeli açısında olduğumuzu hissediyorum. Muş'ta bir Kalaşnikof'tan çıkan ve iki kişinin ölümüne, 7 kişinin yaralanmasına yol açan kurşunların hâlâ havada vızıldayarak yol aldığını düşünüyorum. İzmir'de, şık şıkıdım giyinmiş, kimileri tarafından "Nişantaşı hatunu" diye nitelendirilen bir hanım kızın eğilip, yerden taş alarak konvoya fırlatması, gelinen yeri gösteren çok önemli bir işarettir. Ancak toplumsal tansiyonun bu denli fırlamasında kışkırtıcı siyaset tavrı ve provokatörlerin çabası kadar olmasa bile "medyanın" da kusuru olduğunu gözlemliyorum. Ana haber bültenleri arasında yaşanan çetin reyting rekabetinin körüklediği bir "aymazlık", ateşin üzerine benzin dökmekte... En küçük olaylar bile evrilip, çevrilip, tekrar tekrar ekranlara getirilerek, yaşadığımız bu cereyan, "yüksek gerilim" hatlarından, odalarımıza aktarılıyor. Artık sizlerin de malumu olduğu üzere, haber bültenlerinde ne kadar "aksiyon" varsa, reyting listesinde o kadar üste çıkılıyor. Ama bu kadar "hassas" bir konunun sadece bültene "hareket" katmak adına fütursuzca kullanılması, gelecek günlerin ağır sorumluluğunu biz medya mensuplarının da omzuna yükleyecektir. Sevgili dostlar, lütfen terör baronlarının, Reyting Hazretleri ile kol kola girmelerine izin vermeyelim, buna göz yummayalım. Gün, sağduyu ve basiret günüdür... Reyting basamaklarında tırmanmak uğruna, insanlık basamaklarından aşağıya yuvarlanmayalım...