Önceki akşam Ülkü Erakalın için Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen "Ustalara Saygı" gecesindeydik. Dilimiz döndüğünce ustanın "ustalığını" anlatmaya çalıştık. Bir avuçtuk belki ama çok "nitelikli" bir azınlıktık. Zira o soğuk, yağmurlu, domuz gribinin insanları ürküttüğü İstanbul akşamında, -önemli mazereti olanları saymazsak- sadece "Ülkü Erakalın'ın gerçek sevenleri" olarak oradaydık. Bu nedenle her gülümseme, her alkış, her güzel söz sahiciydi. Gecede "riyadan" eser yoktu. En büyük kâbusum, Ediz Hun'dan sonra konuşma yapmaktı. Çünkü bugüne kadar tanıdığım en etkileyici hatiplerden biriydi. Daha önce bir kaç konferansını ve bir-iki ödül gecesinde yaptığı konuşmayı dinlemiş ve hayran olmuştum. Hem karizmatik, hem iyi konuşmacı, hem aktörlük deneyimlerinden edindiği enfes vücut dili hem de esprili ama zarif kişiliğiyle daha konuşmasının ikinci dakikasında salonda bulunan herkesi avucunun içine alıveriyordu. Özelikle de hanımları... Yine öyle oldu. Herkes ağzı bir karış açık, 70 yaşındaki bu delikanlıyı soluksuz izledi. Neyse ki ben, ondan önce konuşma sırası aldım ve insanların benden sonra kulaklarını Ediz Hun ile temizlemelerine imkan tanıdım!.. Buradan televizyon yapımcılarına sesleniyorum. Evet, ikna etmesi zor olabilir ama Ediz Hun'a bir sohbet programı yaptırmayı başaran, hem prestij hem reyting kazanır.