Festivalle ilgili yazacak öyle çok şey var ki, hepsini sıralasam bir haftalık tefrika olur. Bilirsiniz, tuhaf ve başarısız olayları nitelemek için kullanılan bir deyimimiz vardır: "Tam festival" deriz. Başka dilde böyle bir niteleme var mı bilmiyorum. Tıpkı milletvekillerinin birbirlerini "Bana artistlik yapma" ya da "Burada tiyatro oynamayın" diye aşağılamaya (!) çalıştığı gibi, bizim lügatta "festival" kelimesinin de kötü bir çağrışımı vardır. 46. Antalya Altın Portakal Film Festivali bana göre sinemamız açısından en "faydalı" festival organizasyonlarından biri oldu. Arayış içindeki Türk Sineması'na rehberlik edcek yeni "açılımlar" için yürekli bir platform oluşturdu. Halkın ilgisi ve katılımı üst düzeydeydi. 60'lı yılların sinemasına saygı duruşu niteliği taşıyan özel teması da takdirle karşılandı. Ancak bunca güzelliğin üstünü örtmeye "Ödül Gecesi" tek başına yetti. "Akış" diye bir şey yoktu. Sanki her şey "doğaçlama" yürüyordu. Sahnede öyle bir karambol yaşandı ki, bir ara Deniz Baykal'ı ödülleri taşıyan hostes kıza ödül takdim ederken bile gördüm. Haydi, ödül alacakları geçtim, bari ödül verecek olanlar kuliste bekletilip, anonsla içeri alınamaz mıydı? İnsanlar dakikalar boyunca sahneden yapılan çağrıları beklemek zorunda kaldılar. Bir de şarkı söylemeye "hevesli" ne kadar insan varsa, "şirinlik olsun" diye, sahnedeydi. Sesleri, nefesleri ve müzik bilgileri, duşta şarkı söylemeye bile müsaade etmeyecek kişileri, ellerinde mikrofon sahnede oradan oraya koştururken izlemek zorunda kaldık. Barkovizyona yansıtılan görüntüler de adeta yasak savmak için hazırlanmıştı. Bir filmin müziği için de, senaryosu için de, en iyi erkek oyuncu adayı için de aynı fragman dönüp, durdu. Yahu nerede adamın oyunculuk performansını davetlilere gösterecek özel sahneler? Yok, yok, yok... Bir "sanat" festivali ancak bu kadar sanatın uzağına savrulabilirdi. En çok da sunucu Burcu Kara'ya üzüldüm. Bu kaostan öyle etkilendi ki, adını saymayı unuttuğu jüri üyesi Mustafa Altıoklar'a dönüp, "Çok özür dilerim. Kendimi törenden sonra affettireceğim" diyecek kadar hesapsız cümleler kurdu. Sonradan öğrendim ki, bu kötü manzaranın ortaya çıkmasına sebep, hizipleşme imiş. Organizasyon yetkilileri ile Belediye hep ayrı tellerden çalmış. Son dakika değişiklikleri ve dayatmalarla ödül gecesi çözülemeyen bir yumağa dönmüş. Festivalin genel sanat yönetmeni Vecdi Sayar'ı azıcık deşecek bir röportajcı, sayfasına önemli manşetler düşürebilir. Benden tüyo vermesi...