Adnan Oktar için dilden dile dolaşan efsane, "karşısına geçeni adeta hipnotize eder. İnsanlar onun alanına girince büyülenmiş gibi etkilenir" şeklindeydi. Ama Hülya Avşar Stüdyosu'nda işler tersine döndü. Avşar, Adnan Hoca'yı güzelliği, sempatikliği ve zekasıyla adeta tuş etti. Oktar, neredeyse her cümlesinin arasında Hülya Avşar'a "Canım, çok tatlısın sen" ya da "Ben seni çok seviyorum, sana çok güveniyorum" gibi ifadelerle hayranlığını dile getirdi. Hani neredeyse stüdyoda Hülya'ya ilan-ı aşk edecekti. Buna rağmen Avşar kızı her şeyi "dan dan" sormaktan geri durmadı. Hatta Oktar'ın cinsel hayatını sorgulayıp, "Madem bekarsınız, kimse ile de ilişkiniz olmadığını söylüyorsunuz, öyleyse aseksüelsiniz" bile dedi. Adnan Hoca, Hülya Avşar'ın sert salvosundan bunaldığı anlarda ise "Bir fermuar getirip, ağzına takacağım senin" demek zorunda kaldı. Avşar, sohbetin "vaaza" dönmesine, propaganda tonları taşımasına asla izin vermeyen bir kararlılık gösterdi. Hele Adnan Hoca'yı kendi kelimeleri ile vurduğu anlarda çok başarılıydı. Oktar, "Ergenekon bizi rahat bırakmıyor. Bu nedenle böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemediğim için çocuğum yok" dedi. Bir süre sonra müritlerinin (Onlara "arkadaşım" diyor) evlenip, çocuk sahibi olmalarını desteklediğini söyleyince, Avşar golü kaçırmadı: "Hani Ergenekon sizi rahat bırakmıyordu. Niye onlar çocuk yapıyor?" deyiverdi. Ben bu kapışmada Hülya Avşar'ın zor durumda kalacağını düşünüyordum. Tam tersi oldu. Adnan Oktar belki de bugüne dek hiçbir gazeteci karşısında bu denli güç anlar yaşamamıştı.