Arabeskin hızlı yükselişi 70'li yılların ortalarında başladı. Petrol bunalımı ile başlayan ekonomik krizin tetiklediği yüksek enflasyon ve işsizlik halkın gırtlağına çökmüştü. ABD ambargosu, kuyruklar, hayat pahalılığı derken millet iyice umudunu yitirmişti. İşte bu ortamda güftesinden göz yaşı, bestesinden hıçkırık fışkıran arabesk şarkılar imdada (!) yetişti. Ağlamaya yer arayan vatandaş kendini rakı ve sigara ile beraber arabeske vurdu. Şimdi yeni bir "arabesk dalgası" yurdu kapladı. Ancak bu kez Unkapanı Çarşısı iflas ettiği için, gözyaşı ırmağı akacak yatak olarak kendisine televizyonu buldu. Ota, çöpe ağlamaya hazır insanlar, gözyaşından reyting damıtan programlara ekran zaferleri kazandırmaya başladılar. "İçinden acı geçmeyen program biraz eksiktir" sloganı adeta televizyonculuğun yeni anayasası oldu. Son dönemde ekranlarda büyük reyting başarısı elde eden programlara şöyle bir göz atalım: Gündüz programlarında varoşların kadersizlerini en çok ağlatanlar, listenin en başına kuruluyor. Adı "yarışma" olan programlarda yarışmacılar değil, acıklı hikayeleri yarışıyor. Bir Dilek Tut'un devamı Hayalin İçin Söyle'de jüriyi en çok ağlatabilen yarışmacı, 10 puanı alıyor. "Var mısın Yok musun?"da her gece gözyaşları sel oluyor. Şansa Bak'ın adayları, yarışmacı olabilmek için önce Ahmet Çakar'ı "mağdur" olduklarına inandırmak zorundalar. Kendini en çok acındıran, yarışmaya hak kazanıyor. Peki ya dizilere ne demeli? Ekranların en fazla ilgi gören dizisi Yaprak Dökümü... İnsanlar her çarşamba ekran başında salya sümük ağlıyor... Son dönem sinemada en fazla gişe yapan filmlere bir bakın: Babam ve Oğlum, Beyaz Melek, Kabadayı... Hepsi acıyla yoğrulmuş hikayeler. Bu projeleri hayata geçirmek için yapımcılar nereden cesaret aldılar sanıyorsunuz? Tabii ki televizyonda kederin giderek prim yapmasından... "Acılı Arabesk Televizyonu", yeni yılda da hayatımıza bolca dram pompalayacak gibi görünüyor. Belli ki televizyon sayesinde memleketin rutubet oranı hızla artacak. Özetle; televizyonun da anasını ağlattık!..