BİR Dilek Tut'ta bu hafta "Armağan Çağlayan farkı" vardı. Kıdemli jüri üyesi, bu kez konuktu ama görevini "asil üye" ciddiyetiyle yerine getirdi. Önce formata itiraz etti. Diğer jüri üyeleri "öykülere" oy verdiklerini söylerken, Armağan mantık terazisini çoktan kurmuştu: "Ben sahne performansına oy vereceğim. Çünkü öykülerin her hafta değişecek hali yok." Sonuna kadar haklıydı. Sonra yarışmacı Cevzet'in muhasebecilik yaptığı şirkette sigortasız çalıştırıldığını ortaya çıkarttı. Yarışmacı ve şirketi açısından belki iyi olmadı ama ülkemizdeki sosyal güvenlikle ilgili kara deliğin gözler önüne serilmesi açısından etkileyici bir örnekti. Millet, SSK'dan talep edeceğini, müzik yarışmasında arıyordu çünkü... Bence Armağan her yarışma stüdyosunun bir köşesinde camekan içinde bekletilmeli. "Yangın esnasında camı kırınız" misali, reyting düşmeye yüz tuttuğunda devreye sokulmalı!.. Bu arada jüri üyesi Yeşim Salkım'ın bir cümlesine çok güldüm. Acıklı öyküsünden etkilendiği yarışmacı Ebru için şöyle dedi: "Gözlerimde lens olmasa ağlayacaktım!.." Diğer taraftan benim asıl düşündüğüm, elenenler... Kazananın ne olduğu belli. Yıllardır hayalini kurduğu dileğine kavuşuyor. Peki ya kaybedenlere ne oluyor? Ne yazık ki umut dağının zirvesinden tepetaklak aşağı yuvarlanıyorlar. Sevgili Şenay Düdek başta olmak üzere jüri üyelerinin ve sunucu Cenk Eren'in bazı yarışmacılara yardımcı olduklarını biliyorum. Ama onların da fedakarlığı bir yere kadar... Bence yarışmaya gönderilen SMS'lerden elde edilecek gelir, reklam kuşaklarının bir bölümü ve sponsor gelirlerinden ayrılacak belli bir pay, "Bir Dilek Tut" sandığında biriktirilmeli. Bu fon, kaybedenler arasında bölüştürülmeli. Belki yaraya merhem olmaz ama güç durumdakilere azıcık nefes aldırır. İşte benim tuttuğum dilek de bu!..