Yukarıdaki başlık, Yrd. Doç. Dr. Yıldız Dilek Ertürk ve Yrd. Doç. Dr. Ayşen Akkor Gül'ün birlikte kaleme aldıkları kitabın ismi... Hacer Demir adlı kız çocuğu, televizyon dizisinden etkilenip, kendini astıktan sonra kitapta anlatılanları yeniden gözden geçirme ihtiyacı hissettim. Araştırma, ağırlıklı olarak şiddetin kol gezdiği haber bültenlerinin çocuklar üzerindeki etkilerine mercek tutmuş. Beni en çok etkileyen, ilköğretim çağı çocuklarının televizyonu anlatan resimleriydi. Görünen o ki, televizyonun çocuk beynindeki karşılığı, şiddet, öfke, kan ve savaş olmuş. Onca resim arasında bir tane barışçıl, sevgiyi anlatan, neşeli insanların bulunduğu resim göremedim. Ya insanların kafasına uçaklardan bombalar düşüyor, ya katil elindeki kanlı bıçakla yerdeki kadının başında bekliyor ya da bir arabanın altında kalan kazazede resmediliyor. Araştırma sırasında çocuklara "Siz olsaydınız, nasıl haberler hazırlardınız?" diye sorulmuş. Verilen yanıtlar beni iyice dehşete düşürdü.
TÜYLER ÜRPERTİCİ
Biri "Irak çok sinirlendi ve Amerika'ya 10 tane atom bombası attı. Amerikalılar geri çekildi, Iraklılar çok sevindi" diye yazmış. Bir başkası "Hem korkunç hem eğlenceli hem de kötü şeyler yazardım. Cinayet haberleri yazardım. Çünkü o zaman haber olur" demiş. Bir diğer çocuk, "Bir yaşlı ninenin duygulu bir anda öldürülüyor olması" diye, tüylerimi diken diken eden bir not düşmüş. İçlerinde her şeye rağmen umudunu yitirmeyenler de var. Örneğin, biri "Adamın biri kansere karşı bir ilaç buldu. Artık hiç kimse kanser olmayacak, bunun haberini yapardım" demiş. Uzmanlar, çocukların özellikle de haber bültenleri sırasında televizyonla baş başa bırakılmaması konusunda ebeveynleri uyarıyorlar. Çocuğun televizyon izlerken sürekli olarak susturulması da içine kapanmasına neden oluyor. Oysa ebeveynler çocuklarının televizyondan nasıl etkilendiklerini görmek, bilmek için onların tepkilerinden haberdar olmak zorundalar. Bırakın çocuk, reaksiyon versin. Bunları "veri" olarak değerlendirip, gerekirse önleminizi buna göre alın. Ama ne yazık ki televizyon, ebeveynler ile çocuk arasında adeta bir dikenli tel döşemiş. Çocuklar, ailece televizyon izledikleri anları resmederken, anne babalarını "büyülenmiş" gibi ekrana bakarken çizmişler. Belli ki o anlarda aile içi iletişim sıfırlanmış... Konuyu, aynı kitaptan bir alıntıyla bağlayayım. Şöyle demiş Urie Bronfenbrenne: "Eski zamanlardaki büyücüler gibi televizyon da büyü bozulana kadar, sihirli sözcükler, şaşırtıcı konuşmalar sunarak insanları sessiz heykellere dönüştürür." Burada yıllardır parmağımı şık'latıp, birilerini hipnozdan uyandırmaya çalışıyorum... Ama ne yazık ki Hacer'leri ölmekten kurtaramıyorum...