GEÇTİĞİMİZ Cuma sabahı bende bir heyecan, bir heyecan... TRT-1'in sabah programı "Gün Başlıyor"da ilk canlı yayınıma çıkacağım. Sabahın 6'sında ayağa dikilmişim. Ütülerim jilet, tıraşım sinekkaydı. Evde bir aşağı bir yukarı volta atarken bir yandan da elimdeki notları okuyorum. Aman isimleri, ünvanları karıştırmayayım. Her gün bu köşede gafları, dil sürçmelerini yazan ben, canlı yayında aleme rezil olmayayım.
DUDAKLARA RUJ LAZIM
Çayımdan son yudumu çekiyorum. Sıra kravat bağlamada... Hay Allah olmuyor, olmuyor, olmuyor... Elimde kravat, kendimi sokağa atıyorum. İlk taksiyi çeviriyorum. Ortaköy stüdyolarına doğru yola çıkıyorum. Taksici kravatımla boğuştuğumu fark ediyor. "Ver ağbi bağlayayım" diyor. O bağlarken, ben direksiyonu tutuyorum. Taksinin ön tarafında şoförle yumak halindeyiz. O sırada TRT İstanbul Stüdyoları'nın duvarına bindiriyoruz. Ben taksiciyi jandarmalarla baş başa bırakıp, stüdyoya koşuyorum. Acayip gecikmişim. Makyöz, "Mutlaka dudaklara ruj ve parlatıcı sürmeliyiz" diye tutturuyor. "Gözlerinize sürme çekmeden sizi şuradan şuraya bırakmam" diye ısrar ediyor. Palyaçoya dönüyorum. "Konuğum Hülya Koçyiğit geldi mi?" diyorum, boş gözlerle bana bakıyorlar. Telefona davranıyorum, Hülya Hanım telefonun diğer ucunda esniyor. "Aa? Yüksel Bey haftaya cuma değil miydi?" Kalbim sıkışıyor. Sürmelerim akıp, rujuma karışıyor. Apar topar stüdyoya itiliyorum. "Merak etmeyin, biz size acele bir konuk bulacağız" diyorlar. Ses teknisyeni, rahmetli Zeki Müren'in kullandığı 15x25 cm. ebadında antika mikrofonu yakama bağlamaya çalışıyor. ...VE
YAYIN BAŞLIYOR
Yayın başlamadan bir dakika önce stüdyo şefi, kulaklığını içeri giren Genel Müdür Şenol Demiröz'e veriyor. Şenol Bey, "Yüksel'ciğim, biz bu programa çok önem veriyoruz. Bir mahsuru yoksa stüdyoyu ben yöneteceğim" diyor. Genel Müdür'ün işaretiyle haftanın gündemini anlatmaya çalışıyorum. Devlet Bakanı Ali Babacan'a, "Doğan Babacan" diyorum. Stüdyodakiler gülmekten kırılıyor. Ertesi gün gazetelerin televizyon sayfalarındaki eleştirileri görür gibi oluyorum: "Gaf avcısı gaf yapmaya doymadı!" Derken içeriye bir dansöz giriyor. Ardından Kuşum Aydın ve Özlem Yıldız... Hayretten fal taşı gibi açılan gözlerle Şenol Bey'e dönüyorum, "Eee? Sabah programı bu, dansözsüz, Kuşum'suz olur mu?" diyor. Kalkıp hep beraber göbek atıyoruz. Yakamdaki dev mikrofon büyüyor, büyüyor... Altında ezilip, nefessiz kalıyorum... Kan ter içinde uyandığımda saat yediydi. Duşumu aldım, hazırlandım, notlarıma göz gezdirdim. TRT'ye gittiğimde sevgili Hülya Koçyiğit her zamanki titizliğiyle benden önce makyaj odasındaydı. Her şey tıkır tıkır işledi. İlk program olmasına rağmen hiç de çuvallamamıştım... Günün hatırası ise dudağımdaki uçuktu!..