Amerikalı efsanevi sinema yıldızı Elizabeth Taylor'a büyük hayranlık duymam boşuna değil. Siz onun 70'ini çoktan geride bırakmasına, vücudu iyice şekilsizleşmiş büyükanne haline aldanmayın. İş ve sinema dünyasının önde gelen isimleriyle sekiz kez dünya evine girerek bu alanda rekor sayılacak bir sayıya ulaşmış, menekşe renkli gözleriyle milyonlarca hayranının yüreklerini hoplatmış bir beyazperde diva'sıdır o. Epey zamandır adından pek söz edilmezken, geçtiğimiz haftalarda bir ajans haberi bir kez daha ona olan sevgi ve hayranlığımı tazeledi. Haberde, Taylor, günümüz Hollywood yıldızları gibi 'sıfır beden' bir yapıya hiçbir zaman sahip olmadığını söylüyor, buna üzülmediğini, zira kendisinin 'hazcı' ve yemek yemeyi seven biri olduğunu açıkça dile getiriyordu. Yemek yemekten mutluluk duymak, günümüzde özellikle hanımlar arasında neredeyse ayıp' sayılıyor. Kebapçılar bile, mönülerine hiç uymayan salata çeşitleriyle vicdanlarını rahatlatmak isteyen kalori düşmanlarını lokantalarına çekmeye çalışıyorlar.
BEZELYE ATIŞTIRIYOR
Liz Taylor'un sözünü ettiği 'sıfır beden', yemek düşmanlarının en fanatikleri tarafından geliştirilmiş bir vücut standardı. Şu günlerde dünyadaki en ünlü temsilcisi ise İngiliz futbol takımının eski kaptanı David Beckham'ın eşi, eski Spice Girls müzik grubunun üyesi, 31 yaşındaki Victoria Beckham. İngiliz medyası lolipop şekeri gibi sıska bir beden üzerinde bol saçlı kocaman bir kafadan ibaret bu gibi 'sıfır beden' kadınlara 'lollipop ladies' lakabını takmış. Dünya Kupası maçlarında kameraların sık sık, şeref tribününde otururken gösterdiği Victoria'ya en küçük bayan bedeni olan 24'ün büyük gelmesi üzerine, sırf onun için 23 beden diye yeni bir standart geliştirildiğini, bu bol kemikli üç çocuk annesinin Gap mağazasının çocuk reyonundan giyindiğini medyadan öğrendim. Yine Dünya Kupası'nın gala yemeklerinde kameramanlar tarafından görüntülenen Victoria'nın hiçbir şey yemediği dikkati çekerken, magazin medyasında, beslenme biçiminin çiğ balık, greyfurt ve salatadan ibaret olduğunu, ayrıca gün boyu zaman zaman bezelye taneleri atıştırdığını acıma duygularıyla okudum. Sevgili yemek sever okurlarım; Elizabeth Taylor'ın gençliğindeki, onun gibi normal vücutlu, kadınsılıklarını gizlemeye çalışmayan starlar şimdi yerlerini Victoria Beckham ve onun yandaşı, 'sıfır beden' olmakla övünen podyumların yürüyen elbise askıları mankenlere ve onların bizdeki taklitçilerine bıraktı. Aslında bu sıska kadın akımının suçlusu, 1959 yılında ilk kez piyasaya çıkan ve kuşaklar boyu kız çocuklarının en sevdikleri oyuncak olan Barbie bebek. Neredeyse boynuna kadar uzanan bacakları olan, incecik beli eşek arısınınkini andıran bu bebek, milyonlarca kız çocuğuna 'ideal vücut ölçüleri' virüsünü bulaştırdı. Dolayısıyla giderek daha fazla zayıflama, yemekten kaçma çağı da başlamış oldu. 1965'te Barbie bebeğin canlı versiyonu olan Twiggy, bu akımı daha da hızlandırdı. Post modernizm kuramcısı Jean Baudrillard'ın, "Sıskalık meraklısı kadın, çağımızın karikatürü haline geldi," saptaması tam karşı cephede yer alan benim gibi yemek meraklılarının duygularına gayet iyi tercüman oluyor. Bu arada zayıflık çağı ne erkeksi ne kadınsı, iki cins arası görünümde yeni androjen idoller yarattı. Boy George'dan Grace Jones'a, Sinead O'Connor'dan Annie Lenox'a dek pek çok örnek arasında en ünlüsü ve en çok iz bırakanı Michael Jackson oldu.
RUBENS'İN TOMBULLARI
Bugün anoreksi çağındayız. Genç kızlar her taraflarından kemikleri fırladığı halde kendilerini şişman bulup daha da az yemek yemeye gayret ediyor, bunu beceremezlerse, yediklerini çıkartarak son derece tehlikeli blumia hastalığına doğru adım adım ilerliyorlar. Bir beslenme uzmanı dostum, kendisine başvuran anoreksi ve blumia hastası genç kız ve delikanlıların sayısının zayıflamak için gelenlerden daha fazla olduğunu, ailelerin bu durumu mümkün olduğu kadar gizli tuttuklarını, bu yüzden toplumun gelişmelerden haberi olmadığını söyledi. İşte bu hazin ortamda, son Hollanda gezimde, müzelerde Rubens'in tabloları önünde doya doya, geçen yüzyılların güzellik simgesi tombul kadın ve erkekleri seyrettim. Den Haag'da, dünyanın belki de şu sıralar en ünlü heykeltıraşı Kolombiyalı sanatçı Botero'nun dev tombul kadın heykellerinden oluşan açık hava sergisini gezdim. Sözüm ona sağlıklı görünmek için kendilerini acınacak duruma getiren ama bu durumlarını fark edemeyen 'sıfır beden' özentili insanlar için üzüntü duydum ve yemekten zevk almanın nasıl büyük bir mutluluk olduğunu bir kez daha hissettim.