"Bu yoğurdu sarmısaklasak da mı saklasak, sarmısaklamasak da mı saklasak?" İki açıdan bana çok işlevsel gelir bu tekerleme. Öncelikle Türkçe'yi doğru telaffuz ederek konuşabilmeyi sağlayan, sesletmesi güç tekerlemeler arasında yer alır. Bu ve benzeri tekerlemeleri hızlı hızlı, şaşırmadan söyleyebilirseniz, belki günün birinde iyi bir spiker olabilirsiniz. İkinci işlevi ise, yoğurdu sarımsaklayarak sakladığınızda, o yoğurtla pek çok yemeğe artı lezzet katacağınızın garantisi. Yine de kategorik bir tercih karşısındasınızdır: Yoğurdu ya sarımsaklı ya da sarımsaksız, sade olarak yersiniz. Ağzınız koksun istemiyorsanız lezzetten fedakârlık edip sade yoğurdu kaşıklarsınız. Ama sarımsaklısını seçecek olursanız, mantıdan cacığa, o yoğurdun girdiği bir dizi yemek, lezzet kategorisi içinde en az birkaç sınıf birden atlayacaktır. Çocukken adını sarmısak olarak bellediğim, yukarıdaki tekerlemede hâlâ eski yazım biçimini sürdüren bu sağlık ve lezzet yumağı, günün birinde Türk Dil Kurumu'nun yönlendirmesiyle sarımsak oluverdi. Derken yakın geçmişte bu özbeöz Anadolu ürünü de küresel rüzgârlara kapıldı; Romanya'dan, İran'dan hatta Çin'den getirilen, tatları ve özellikleri bizimkilerle kıyaslanamayacak ama fiyatları çok daha ucuz rakipleri pazarlara girdi. Velhasıl sonunda sarımsak da bozuldu.
'SARIMSAK ZİFTLENEN'
Sarımsağı ya çok seversiniz ya da nefret edersiniz. Biz Akdenizliler, Ortadoğulular genellikle onu çok severiz. Sarımsaksız bir mutfak düşünemeyiz. Oysa Avrupa'nın kuzeyinde yaşayanlar için sarımsak barbarlık, ilkellik ile özdeş tutulur. Sarımsak yiyen birini, örneğin sıradan bir Alman tiksinti verici bulur. 1960'lı yıllarda Almanya'ya giden ilk grup işçilerimiz o zamana dek bu ülke insanlarının büyük bölümünün hiç tatmadıkları, hatta koklamadıkları sarımsağı kendi yemeklerinde bol bol tüketmeye başladıklarında, işyerlerinde, öğle tatillerinde memleketten gelen pastırmayı, sucuğu yediklerinde, Avrupalıların Türkler hakkındaki olumsuz düşüncelerine bir yenisi katılmış oldu. Uzun bir süre, aşağılamak istedikleri Türkler için 'Knoblauchfresser', 'sarımsak ziftlenen' sözcüğünü kullandılar. Aslında ziftlenmek de tam karşılığı değil, çünkü 'fressen' hayvanların yemek yemesi anlamında fiil. Ne var ki, zamanla Batı ve Kuzey Avrupalılar arasında da sarımsak yiyenlerin sayısı arttı. Bir yandan Türk, bir yandan İtalyan lokantaları, sonunda Avrupa'nın her yanına sarımsağı yaymayı başardılar. En az 5 bin yıldır bilinen bu bitkinin vatanının neresi olduğunu kestirmek çok güç. İlk kez Orta Asya, Ortadoğu ve Akdeniz havzasında yetiştirildiği öne sürülüyor, hiç değilse yabani türlerinin Uzakdoğu'da, hatta Amerika kıtasında çok eski çağlardan beri bilindiği belgelerden anlaşılıyor. Anavatanı kimin umurunda? O, Türk mutfağının vazgeçilmez malzemelerinden; bize de bu kadarı yeter.