Türkiye'deki tarih kitaplarında yarım sayfada toparlanan ve "Osmanlı'da Yunan isyanı" olarak geçen ancak Yunan tarih kitaplarında bolca yer verilen "Osmanlı'dan kurtuluş"un 184. yıldönümü nedeniyle Yunanistan'daki 3 günlük milli bayramdan yararlanarak, kapağı ilk önce Selanik sonra Kavala'ya attım. Birinci gün Selanik'te, ikinci gün Kavala'da ağırlandığım her iki otelde de ağzım açık kaldı demesem yalan olur. Selanik'te ana limanın başladığı eski yağcı dükkanlarının bulunduğu, şimdilerde ise "antik" binaların onarılarak butik eğlence mekanına dönüştürüldüğü -yağcılar anlamına gelen- Ladadika semtinin köşesinde Bristol Hotel var. Dış görünüşüne bakıldığında içinin ne denli bakımlı ve muntazam olabileceği tahmin edilebilen otel binası; meğerse Osmanlı döneminde ve Selanik'in tekrar Yunanlılara geçişine kadar Balkanların en büyük Osmanlı posta binasıymış... Otel sahibi çok meraklı olsa gerekir ki 1900'lerin başına kadar Postane olarak çalışan ve Selanik'te çıkan büyük yangından kurtulabilen tek tük Osmanlı binalarından biri olan bu yapıyı pırlanta gibi parlak bir mekana dönüştürmüş. Ama dikkat... Öyle "lüks" eşyalarla donatıp asıl karakterini bozacak şekilde değil; adam akıllı iş yaparak Osmanlı'dan geriye ne kaldıysa yenilemek suretiyle şık bir butik otele çevirmiş. İnsanın elinden "Helal olsun valla" demekten başka bir şey gelmiyor. Dolayısıyla yolunuz Selanik taraflarına düşerse hiç çekinmeden Ladadika semtindeki Bristol Oteli'ne şöyle bir uğrayın. Otelin yöneticisi Irini Manusou'dan rica ederseniz size, birbirinden güzel her birinin ayrı karakteri olan ve sade oldukları kadar zengin otel odalarını gezdirebilir.
MEDRESE ODALARI
Selanik'ten Kavala'ya doğru yol alırken aklıma birdenbire yakın bir geçmişe kadar Yunanistan'da Osmanlı eserlerinin ne denli hor görüldükleri, aynı şekilde İstanbul'daki Bizans kalıntılarının da neredeyse umumi tuvaletlere çevrildikleri geliverdi. "Demek ki yakın bir geçmişe kadar kin ve nefret uyandıran değişik kültürlerin değerleri şimdilerde anlaşılmaya başlanıyor" gibi kendimle lafazanlık yaparken; arabamın ön tamponunun Kavala kentine sapmış olduğunun farkına vardım. "İmaret" Kavala kentinin tepesindeki eski kentin içinde, 1800'lerin ortalarında inşa edilmiş Osmanlı'dan kalma görkemli bir bina... Sanki İstanbul'daki Topkapı'nın bir minyatürü... Emin Oktay'ın tarih kitaplarındaki Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın yaptırdığı bir medrese olan "İmaret" yaklaşık bir asır "metruk" kaldıktan sonra şimdi, Yunanistan'ın en özel oteline dönüştürülmüş. Bu denli ihtimam gösterilen ve özüne bu denli sadık kalınarak restore edilmiş başka bir yer hatırlamıyorum doğrusu... Kavalalı Mehmet Ali Paşa Mısırlı olduğu için 1927'de Mısır Devleti'nin zimmetine geçen "İmaret", itina ile restore edilmiş. Zamanında dershane olarak kullanılan medrese odaları, Osmanlı'nın en şaşaalı dönemlerini anımsatıyor. Mısır devletini ikna etmek için 10 yıldan bu yana Kavala ile Kahire arasında mekik dokuyan ve hayalini gerçekleştiren otelin yöneticisi (Yaptığı harcamalara bakılırsa sahibi desek daha doğru olur) Anna Cuma-Misirian, "İmaret"i otel olarak görmüyor. Annesi İstanbullu, babası İzmirli olan Kavala doğumlu göçmen kızı ve aslında zengin bir tütün tüccarı olan Anna, evladı gibi gördüğü "İmaret" i "anıt", "tarihi eser", "müze" olarak tanımlıyor ve ekliyor "Burada müşteri, her zaman haklı değildir!" diye... "Otelde ağırlanacak müşteriler, kurallara uymak zorunda... İslam kültürü, Osmanlı, Mısır ve Bizans kalıntıları üzerine inşa edilmiş olan bu mukaddes binanın değerini anlayabilenler burayı otel olarak kullanabilirler" diyor.
4 KİŞİLİK HAMAM
Bazı umumi salonlarında sessiz kalınması zorunlu olan, topukların hızlıca yere basılmasına izin verilmeyen Topkapı benzeri sıra sıra kubbeleri altındaki yüzme havuzuna sadece serinlemek için girilip çıkılan; 4 kişilik hamamı, hamam kültürüne saygı gösterenlere açık olan; keza daracık kapalı yüzme havuzuna sadece huzur bulmak için girilebilen bu ilginç otel işletmeciliği karşısında da ağzımız açık kaldı desek yalan olmaz. Üzeri demirden yapılmış elek gibi delikli fanuslardan rengarenk ışıklar sızan, yüksek ve iç kubbeli odalarındaki geniş yataklarında sere serpe yayılmak bile neredeyse Topkapı Sarayı'nın odalarından birindeymiş gibi bir "ulvilik" veriyor insana... Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın "İmaret" in az ötesindeki konutunu da restore etmeye hazırlanan Bayan Anna'ya da "Helal olsun" demekten başka bir şey aklımıza gelmiyor. Selanik'e kara yolundan gelmek isteyenlere duyurulur... Kavala'da eski kentin tepesindeki Topkapı benzeri "İmaret"e uğramadan, kahvesini içmeden etmeyin. Siz kaybetmiş olursunuz.