Şişeden çıkan cin, elinde bira bardağı ile oturmuş İrlandalı'nın önünde saygıyla eğilip, "Dile benden ne dilersen! İki dileğini hemen gerçekleştireceğim," demiş. İrlandalı da son yudumuna yaklaştığı bira bardağına bakıp, "Ne kadar içersem içeyim, bu bardaktaki bira hiç tükenmesin", diye dilekte bulunmuş. Tahmin edeceğiniz gibi, neredeyse boşalmış olan bardak tekrar ağzına kadar, İrlanda'nın kendine özgü nefis esmer birasıyla dolmuş. İrlandalı sevinç içinde birasını yudumluyor, ama bardak anında tekrar doluyormuş. Bir süre İrlandalının heyecanının yatışmasını bekleyen cin "pekala", demiş. "Gelelim ikinci dileğine" Adam hiç düşünmeden atılmış: "Ben bu işi çok sevdim. Bana bundan ikinci bir bardak daha ver!.."
PUB CENNETİ
Bu tür İrlandalı fıkralarını çıkaran genellikle İngilizler. Ardındaki gizli amaç, inceden onlarla alay etmek. Ama bira konusunda İngilizlerin, hatta İskoçyaların İrlandalı komşularından hiç de aşağı kalır yanları yok. Britanya Adalarında bira, sosyal buluşma mekanları olan "pub"larda içiliyor. Buraya iş çıkışı önce bir uğranıyor, bir bardak bira yudumlanıp, buradan evlere gidiliyor. Akşam, bu kez geceyi doldurmak üzere tekrar bu pub'- larda bir araya geliniyor. Cuma akşamları ise iş çıkışından sonraki pub ziyareti gece boyu aralıksız sürüyor. İrlanda'nın başkenti Dublin tam bir pub cenneti. Yolunuz bir cuma günü iş dağılma saatinde bu kente düşerse, kolay kolay başka bir yerde göremeyeceğiniz bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. Çalışanlar, genç yaşlı ayrımı olmaksızın işlerinden çıkar çıkmaz müdavimi oldukları pub'ın yolunu tutuyor. Başka hiçbir yerde görmediğim kadar geniş ve ferah pub'lar tıka basa dolduğu gibi, içeride yer kalmadığında, ellerinde bira bardakları, İrlandalılar kendilerini kapının önüne atıyorlar. Dolayısıyla şehrin publarını, akşam saatlerinde dışarı taşmış kalabalıklardan kolayca seçebiliyorsunuz. Yaklaşık 1 milyon nüfuslu bu kentin tamamı neredeyse publara akın ediyor. Aslında İngiltere'de de durum İrlanda'dan farklı değil. Ortaçağ'dan günümüze dek süregelen pub geleneği burada da toplumun ayrılmaz parçası olmuş. Günümüzün yoğun yaşam temposuna rağmen, İngilizlerin dörtte biri bugün de haftada en az bir kez bir pub'a uğruyor. Yine İngilizlerin yüzde 27'si evlendikleri eşleriyle bir pub'da tanıştıklarını söylüyor. İngiltere'yi ziyaret eden yabancı turistlerin yüzde 90'ı da, Kraliçe'nin sarayı ve alışveriş caddesi Oxford Street'i tavaf ettikten sonra kendilerini bir pub'a atıyor. İskoçya'da da durum farklı değil. Ancak buradaki pub'ların küçük farkı, buralarda biranın yanı sıra nefis İskoç viskilerinin de rağbet görmesi. Bundan birkaç yıl önce İngiltere'de bir araştırma yapılmış. Katılanların yüzde 38'i, publara devam etme nedeni olarak, "atmosferi bana uygun", yanitini vermiş. Yüzde 26'si ise, "buralara benim gibi insanlar gidiyor" diye tercih gerekçesini dile getirmiş. Pub, İngilizce "public house", yani topluma açık ev sözcüğünden türemiş. Dolayısıyla pub, sadece bira satılan bir yer olmanın ötesinde, bir toplumsal bulaşma mekanı. Ortağı olduğunuz, bir bölümünün de size ait olduğu duygusunu veriyor. Herhangi bir halka açık yerde olmadığı kadar, burada bulunma hakkınızın olduğunu hissediyorsunuz. Bu bağlamda dünyanın herhangi bir barından daha farklı bir ortam. Dükkan ile ev arası bir yer. Sıcak atmosferi kapıdan girdiğinizde, size dışarıdaki dünya sorunlarını bir süreliğine de olsa unutturuyor.
PARA PEŞİN
Örneğin herhangi bir barda, meyhanede oturursunuz, size servis yapılır. Pub'da ise durum farklıdır. Avucunuza paranızı sıkıştırıp tezgaha gider, içkinizin parasını peşin ödersiniz. İngiltere'de otobüs kuyruğunda bekleme dışında, tanımadığınız biriyle sohbete başlamanın hoşgörüldüğü belki de tek mekandır burası. Publarda bira "peynt" olarak okunan ve yaklaşık yarım litrelik "pint" ve onun yarısı kadarlık bardak ölçüsü olan "half pint"lik bardaklardan içilir. Britanya Adalarına özgü ale ve stout tipi biralar koyu renkli, lager olarak adlandırılanı ise açık renkli olanlardır. İngilizlerin kendi mutfakları malum; gurmeler açısından pek heyecan verici sayılmaz. Var olan mutfakları da çoğunlukla pub yemeklerinden oluşur. Somondan pisi balığına dek balık spesiyaliteleri, mevsiminde av hayvanları, başta böbrek olmak üzere içi çeşitli malzemelerle doldurulmuş börek çeşitleri, pay'lar, bu yemeklerin başlıcaları. Bizler İngiliz pub'larından önce İskoç pub'ıyla tanıştık. Bundan yaklaşık 15 yıl kadar önce İskoçya'da mimari öğrenimi görmüş ve bu arada İskoç maltlarına gönül vermiş genç girişimci Teoman Hünal, Ataköy marinasının içinde bir İskoç pub'ı açtı. Kısa sürede yerli müdavimler de burada kendilerini Britanya Adaları'ndakiler kadar rahat ve huzurlu hissettiler. The North Shield adını taşıyan bu publar hızla bir zincir haline geldi. Sanırım sayıları da zaman içinde 16'ya ulaştı. Benim de aralarında bulunduğum Türk içkiseverler İskoç maltlarını öncelikle bu publarda keşfetti, gönül verdi.
BİR SOSYAL KURUM
Hünal, şimdi North Shield'lerden daha "İngiliz" bir pub konseptini hayata geçiriyor. İlk örneği geçtiğimiz günlerde Ankara'da hizmete girdi. Adı da "The Old Mariner Pub." Carlsberg biralarıyla bir ortak girişim. İngiliz liman publarını anımsatan bir dekor konsepti öngörülmüş. North Shield'lere göre de daha uygun fiyatlı. Günümüzde uygun fiyat her alanda toplumun aradığı çok önemli özellik. İçkiler konusunda da durum farklı değil. Hükümet de bunun bilincinde olmalı, birkaç ayda bir, içkiler üzerindeki vergileri artırıyor. Nitekim, bu hafta içinde bir kez daha içkilere getirilen ÖTV artışının en önemli amacı bu olmalı. Herhalde, kimsenin içki içemez duruma gelmesi, yeni yeni palazlanmaya başlayan yerli içki sektörümüzün de yokolup gitmesi, kaynak yaratma bahanesinin ardında amaçlanıyor. Oysa ister bizde de yavaş yavaş kabul görmeye başlayan pub konsepti yada sayıları daha hızlı artan barlar, isterse yüzyıllar öncesinden beri sık sık yasaklanmaya çalışılan geleneksel meyhanelerimiz, bunların hepsi, toplumda bir rahatlama, deşarj olma imkanı sağlayan, gündelik sıkıntıları insanların üzerlerinden atmalarını kolaylaştıran "sosyal kurumlar". Britanya Adalarında yönetimler Ortaçağ'dan beri pubların toplumsal işlevinin bilincinde olmuşlar. Sert içkiler için değilse bile, bu gibi mekanlarda tüketilen bira ve şarap gibi daha düşük alkollü içkilerin, toplumun alım gücünü fazla zorlamamasına özen göstermişler. Darısı günün birinde bizim de başımıza.