ADALET İÇİN TACİZDEN KAÇINMAYAN KAROLİN FİŞEKÇİ: Orhan Pamuk, Karolin Fişekçi'nin başına gelen bir mucize.
Nobelli bir yazar, hep ilgi çeken bir entelektüel ama kadınları parmağının ucunda oynatan, harcayan bir kart kurt değil. Ve Fişekçi, sonsuza kadar faydalanmak istiyor bu durumdan.
Saygın bir sanatçı olamayacağını, prestiji geçelim, iyi/yetenekli/ merak uyandıran bir ressam olamayacağını biliyordur, kafayı yastığa koyduğunda herkes bilir çapını. O da Pamuk üstünden bir performans sanatçısı yaratmak istiyor işte kendinden:
Giyinerek, topun üstünde fallik kompozisyonlara soyunarak, balıkçıda masasına oturup taciz ederek, bol ve boş konuşarak, mümkün olan en yüksek yaygarayı koparmak, niyeti.
Derdi Pamuk değil, adaletmiş! Bunun da yolu, Pamuk'un hangi balıkçıda olduğunu öğrenip orayı basmaktan geçiyor tabii. Böyle de cevval bir aktivist işte!
ERDOĞAN VE GÜL HANGİ DİZİLERİ İSTER: Barack Obama da meraklı bir insan evladı işte sonuçta. Ve varsa pozisyonunun imkanlarından yararlanma şansı, bunu denemekte beis görmeyen bir insan evladı! The New York Times'ın haberine göre, HBO kanalının yöneticisi Richard Plepler'ı arayıp bazı dizilerin henüz yayınlanmamış bölümlerini yollamasını istemiş. Hangi diziler peki? Game of Thrones ve True Detective.
Bizde olsa Tayyip Erdoğan ya da Abdullah Gül, hangi dizilerin gelecek bölümlerini talep eder mesela? Karadayı? Kurtlar Vadisi? Huzur Sokağı? Kara Para Aşk? Kurt Seyit ve Şura? Merhamet?
Aramızda Kalsın? Yerli dizi sektörü daha sıkı çalışmalı!
DENİZ SEKİ'DEN KAKAOLU FINDIK EZMESİNE SON: Kendim kilo versem ancak bu kadar sevinirim! Bir dönemin en ilik gibi, kadife gibi, su gibi kadını Deniz Seki'nin son aldığı hal içimizi acıtıyordu.
Memleketin en cazibeli kadınlarının en başında geliyordu, hatta çoğula gerek yok; 'en'di. Ama işte kendi kıymetini bilmeyen bir kadın... Harcayan, harcatan...
Şişmesi de bu hasletinin cisimleşmesi gibiydi.
Şimdi 18 kilo vermiş. Kendi değerini bilmeye buradan başlasın diye umalım. Yaramaz adamların peşinde fena savruldu, adamlar ak kaşık gibi çıkarken sütten, o kakaolu fındık ezmesine batan tatlı kaşığı gibi dolandıkça bulaştı. Mutlu olsun artık, iyi olsun.
EDA TAŞPINAR'A GOOGLE CAN VERDİ: Literatüre 'ikoncan' tabirinin girmesinin müsebbibi Eda Taşpınar'a yanındakinin kim olduğunu sormuşlar, o da "Sevgilim" demiş. Daha da deştiklerinde, adının Can Verdi olduğunu söyleyen 'sevgili', "Beni google'a sorun, görürsünüz" demiş. Yeni tanıştığı, merak ettiği, hakkında malumatlanmak istediği birini ilk iş google'lamayan kaldı mı?
Ama google da kimine kıyak çekiyor, kimine kazık atıyor.
Can Verdi, google'landığında ortaya çıkan tablodan hoşnut belli ki... Bir tık neticesinde de 2012'de en çok vergi veren 89. kişi olduğu görülmüş. Şık pazarlama. Google, hem ona hem de Taşpınar'a can verdi böylelikle!
CANER-ASENA-BERKAY PİŞTİLERİ BİTMEYECEK Mİ: Cehaletime verin; Berkay adını ilk 'bebek odası' haberiyle öğrendim, böyle bir popçunun varlığından haberdar değildim.
Caner Erkin diye bir futbolcu duymuştum ama Asena Erkin diye bir tasarımcı radarıma girmemişti.
Sonrasında hatmettik adlarını, hayatlarını. Kılıklarını.
Karşılaşmalarını. İtiraflarını. Yalanlamalarını.
Ama artık gına gelmedi mi?
Bu üçlüden kurtulmanın ihtimali yok mu? Kendilerinde de hep sözde isyan, hatta küfür kıyamet, arka kapı... Ama kimse karşılaşmak istemediği biriyle pişti olmaz, bu da unutulmasın.
MUHAFAZAKAR IŞIL REÇBER GELİYOR: Galatasaraylı Hamit Altıntop'un nişanlısı Feyza Hanım'ın fotoğraflarını gördünüz mü? Futbolcu eşleri gardırop konusunda zaten benzersiz bir kategoridir, tek kareden belli ki muhafazakar ama en az onun kadar iddialı bir Işıl Reçber geliyor! Aysha dergisinden fırlamış gibi duran Feyza Hanım'la söyleşi ve moda çekimi görmek istiyor gözler. Ayşe Ferhangil, duy sesimi!
BU KADAR SİESTA HAYATA ZARAR: 25 yıl önce Kıbrıs'a gittiğimde gözlerime inanamamıştım. İş güç/dükkan/ sorumluluk sahibi birinin çalışma saatleri şöyleydi: Sabah 11-11:30 gibi aç, öğlen 12-12:30 gibi yemeğe çıkmak üzere kapa, sonra uyku faslı, akşamüstü 16:30 sularında birkaç saat daha aç ve sonra 18 gibi çek kapıyı dışarıdan, toplam çalışma saatleri günde üçü-dördü geçmesin!
Derken aynı şeyi Yunanistan'da yaşadım. İspanya da aman aman farklı değil. Sonra vahlanıyorlar kriz diye, e bu kadar mı yatılır güzel kardeşim?
Şimdi İspanya'da hükümet çalışma saatlerine el atmaya, siestadan çalmaya niyetlenmiş.
Diğer Avrupa ülkeleriyle sabitleyeceklermiş mesai saatlerini, İspanyollar'ın gündüz güzellik uykusunu budayarak. Ki diğer Avrupa ülkelerinin de bizim kadar uzun saatler çalışmadığını biliyoruz. Öğleden sonra açık restoran bulmak şanstır, pazar/ pazartesi bir sürü giyim kuşam mağazası kapalıdır, 31 Aralık'ta alışverişin şahlandığı öğle saatinde Berlin'in en meşhur alışveriş merkezi KaDeWe'de insanları gözünün yaşına bakmadan dışarı süpürürler!
Rahmetli Ayten Alpman'dan gelsin: Bir başkadır benim memleketim!
DEMET AKALIIIIN, HADİ BAKALIIIIM: Bunu bizzat gördüm: Kadıköy Çarşısı'nda meyve-sebze tezgahının önündeki bir esnaf ha bire bağırıyor: "Hadi bakalıııım, Demet Akalıııın!.."
Ne yapıyor sahi o? Lohusalık sendromu mu yaşıyor?
Kızı Hira'nın gardırobunu açsa bize de, neşemizi bulsak...
AHMET ALTAN'DAN SİNAN AKÇIL'A NASIL VARIYORUZ: Magazin dünyası, pirenin deve yapılması ve bolca köpürtülmesi demek tabii.
Sinan Akçıl'ın Ebru Şallı'ya notu, ortalığı ayağa kaldırmış. "Dünyada yanıma en çok yakışan güzel kız" yazıyormuş notta.
Peki bu bir aşk ifadesi miymiş, yoksa kadını aşağılayan bir söz öbeği mi? Habertürk, polemik sayfalarına taşımış konuyu ve Seren Serengil'den bile görüş almış... Harfine dokunmadan kopyalamak isterim: "Bir erkek birçok kadınla olabilir ama sadece bir kadın için hayatını değiştirir. Ahmet Altan'ın da dediği gibi bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür ve bugün durduğunuz teras, seyrettiğiniz manzara, gördüğünüz hayat, yanınızdaki kadının terası, manzarası, hayatıdır.
Yani bir kadın değil, bir hayat seçersiniz. Demek ki Sinan hayatının kadınını bulmuş."
Buradan buraya mı varıyor yani Seren Serengil? Entelektüel kadının da hali başka tabii...
HERKES Mİ 'KIZ': Ebru Şallı 18'i geçeli epey oldu değil mi? İki evlilik bitireli, aradan iki çocuk çıkaralı... Ama Sinan Akçıl ona 'güzel kız' diyor, 'güzel kadın' değil. Bunun bir diğer örneğine de, Cumartesi SABAH'taki Aslı Şen söyleşisinde şahit olduk. 14 yıllık evli, iki çocuk sahibi Şen kendisinden hep 'kız' diye bahsediyor: "Laz kızıyım", "38 beden, balıketli bir kızım", "Beni bikiniyle görsen, selüliti olmayan incecik bir kızım", "Selfie yapan bir kız değilim", "Çok klasik bir Chanel tayyörü giyecek bir kız değilim"... Böyle bir kızlık modası da var demek ki...