|
 |
 |
 |
  |
|
AB ile rekabette treni kaçırmayalım
Türk sanayisi için verimlilik artışıyla rekabet üstünlüğü yaratma dönemi sona erdi. AB süreci ile birlikte Ar-Ge ve inovasyon en çok konuşulan konular olacak. Aksi takdirde tren kaçacak.
Dışa kapalı düzenden liberal ekonomiye geçiş sonrasında sanayi sektöründe rekabet en üst noktaya çıktı. Sanayi mallarında AB ile yapılan Gümrük Birliği anlaşması tüm Avrupa ürünlerinin herhangi bir kota veya vergi engeline takılmadan Türkiye pazarına girmesine imkan sağladı. Gümrük Birliği'nden sonra tam üyelik için de süreç başladı. 2004 yılının 17 Aralık gününde müzakere tarihi alınırken 2005 yılı 3 Ekim'de tam üyelik hedefli AB müzakereleri başladı. AB sürecinden en çok etkilenecek kesimlerin başında sanayi kesimi geliyor.
1000 FİRMA AB'YE HAZIR Çevreden teknolojiye istihdamdan ücretlere kadar birçok konuda sanayicilere yeni ödevler veriliyor. Türkiye Odalar Borsalar Birliği'nden (TOBB) yapılan açıklamalarda Türkiye'de TOBB üyesi 225 bin kuruluştan sadece 1000 adedinin AB'ye hazır olduğu bildiriliyor. Sürece iyi hazırlanılması durumunda zorlukların yanında AB'nin sağlayacağı mali desteklerden de yararlanılacağının üzerinde duruluyor. 2005 yılında yaşanan bir başka dönüm noktası da özelleştirmeler oldu. Sanayi'de zamanla küçülen kamu'nun kalan en büyük kuruluşlarının özelleştirmesi için ihaleler 2005 yılında yapıldı. Böylece devletin üretimden çekildiği ve tam liberal ekonomik ortamın sağlanması için büyük adım atılmış oldu. İhalelerin tamamlandığı Tüpraş ve Ereğli Demir Çelik Türkiye'nin en büyük sanayi kuruluşları arasında yer alıyor. Tüpraş, 2004 yılında üretimden satış rakamında Türkiye'nin en büyük kuruluşu olurken aynı yıl Ereğli Demir Çelik tüm sanayi şirketleri arasında en fazla kar eden kuruluş olmuştu. Dev sanayi kuruluşlarının özelleştirilmesi ile artık özel sektöre rekabet gücünü artırma ve global ekonomide pay kapma yarışında daha fazla görev düşüyor. Bugüne kadar hep verimlilik artışı ile yol almaya çalışan sanayi de artık Araştırma ve Geliştirme (Ar-Ge) ve inovasyon (yenilik) gibi kavramlar daha fazla konuşulacak gibi gözüküyor. 1980 ve 1990'lı yılların düşük kur stratejisi ile desteklenen ihracata yönelik büyüme şekli güçlü rekabete dayalı ve yüksek katma değer yaratacak şekilde ihracat haline doğru ilerliyor. Aksi durumda global rekabette pay artırmak bir yana mevcut pazar paylarını da kaybetme tehlikesi bulunuyor. Politik istikrarın ardından enflasyonun düşmesi ve faizlerin makul seviyelere gerilemesi yabancı sermayenin de gözünü Türkiye'ye çevirmesine neden olmuş durumda. Satın alma ve yabancı ortaklıkların artmasıyla sanayi sektörünü daha cetin rekabet bekliyor. İSO tarafından açıklanan en büyük 500 sanayi kuruluşu listesine göre 500 büyüğün 149 adedinde yabancı sermaye payı bulunuyor. 1980'lerde döviz bulundurmanın yasak olduğu günlerden tam rekabete gelinen yolda yaşanan krizler verdiği zararların yanında şirketlerin zor şartlara dayanma gücünü de arttırmış bulunuyor. Özellikle 2001 krizi bu durma sıklıkla örnek veriliyor. 2001 yılında negatife dönen satış karlılıkları 2003 ve 2004 yıllarında yüzde 6 seviyelerine dönmüş bulunuyor. Yaratılan net katma değerin varlık toplamına oranı ise özel sanayi kuruluşları için 1992 yılındaki yüzde 31 oranından 2001 yılında yüzde 10'a gerilemişti. Bu oran da 2004 yılında yüzde 17'ye kadar yükselmiş durumda.
ORTALAMA YÜZDE 5 BÜYÜDÜK Sanayileşme, Gayri Safi Milli Hasıla içinde sanayinin payı olarak ifade edilip Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar sanayinin gelişmesi incelediğinde, Atatürk Dönemine isabet eden devrin en parlak devir olduğu görülüyor. 1923-1930 yılları sanayileşmede en başarılı yıllar olurken bu dönemi 1960-1970 yılları arası takip ediyor. 1940- 1950 yılları arasındaki sanayileşme hızı ise % 1.3 olarak gerçekleşmiş. Sanayileşme hızının sürekli yüksek olduğu dönemin 1923-1940 yılları arasında olduğu ve bunu 1950-1970 yılları arasının takip ediyor. GSMH'nın Cumhuriyet dönemi (1923-2001) yılları arasında yıllık ortalama artışı yüzde 4.8 sanayinin ise yüzde 5,9'dir.
|
|
|
|
|
 |
|
 |
|