Pazartesi gecesi aHaber'de % 100 Siyaset'te gündem tabii ki 7 Haziran seçimleriydi. Programda genel bir seçim tartışması yapmayı planlıyordum aslında ama olamadı ve başladığımız "Aleviler kime oy verecek?" konusuyla bitirdik 2 saatlik yayını. Bana kalırsa sırf bu konuyu kapsayan bir program daha yapmak lazım seçimden önce. Çünkü konu çok önemli... Çok hassas.
Konuklarımdan biri Tunceli Üniversitesi'nin eski Alevi rektörü Durmuş Boztuğ'du. Hoca şimdi AK Parti'nin İzmir 1. Bölge 5. sıradan adayı. Kendisini şahsen tanımıyordum. Çok sevdiğim bir dostumun tavsiyesi üzerine yayına davet ettim ve daha önce davet etmediğime de pişman oldum. Zira Aleviliği, Alevi toplumunun yaşam biçimini ve aslında ne istediklerini çok iyi tahlil edebilen ve bunu da ekranlardan samimi bir dille çok güzel anlatan bir isim. Bulunduğu sıra kötü değil ama keşke aday gösterildiği sıra çok daha önlerde olsaydı. Çünkü bunu hak eden bir duruşu var hocanın. Meclis'e girmeyi başarırsa Alevilerin devletten istediği hak ve taleplerinin kazanılması konusunda yeni dönemde anahtar rolü üstlenecek bir kimliğe sahip. Ne istediğini iyi biliyor bir kere Durmuş Boztuğ ve neden AK Parti'de olduğunu da çok güzel izah ediyor. Diyor ki: "Aleviler yıllarca sol partilere oy verdi; sol partilerin oy deposu oldu. Zaman zaman destekledikleri o sol partiler kâh iktidar oldu, kâh koalisyon hükümetlerinde yer aldı; ancak güç sahibi olmalarına rağmen kendilerini o güce taşıyan Aleviler için hiçbir şey yapmadı. Kabul edilsin edilmesin... Gerçek şu ki; Aleviler anayasal olarak eşit yurttaş olma hakkını almak için ilk kez bu iktidar tarafından muhatap kabul edildi ve masaya oturdular çözüm için!"
Boztuğ'un söylediklerine itiraz edecek Alevi olabileceğini sanmıyorum zira söylediklerinde yerden göğe haklı! Evet! Belki gelinen noktada "Alevi Açılımı" adıyla başlatılan süreç sonuca vardırılamadı ama bu süreç hem Aleviler'in toplum nezdindeki algısının değişmesine hem de devletin karşısına haklı taleplerle çıktıklarının anlaşılmasına vesile oldu. Boztuğ'un da zaten AK Parti'de siyaset kararı almasının en temel sebebi bu olmuş: "Eğer maksadımız üzüm yemekse biz doğru ve güçlü olandan yana olmalıyız. Cumhuriyet kurulduğundan bu yana devlet Alevilik mevzusunu ilk kez AK Parti ile birlikte ele aldı ve birçok adım da atıldı. Bunun devamı için artık biz Alevileri oy deposu olarak görmekten başka hiçbir bakış açısı olmayan CHP'ye değil, bu açılımı başlatan ve belli bir noktaya getiren AK Parti'ye omuz vermemiz lazım!"
Bu arada Durmuş Hoca'nın bi noktada daha hakkını teslim etmek gerek. 1962'den bu yana sürekli iktidarla, devletle çatışmalı görüntü veren Aleviler'e de toz kondurmuyor. Bu durumun böyle olmasının nedenlerinin Alevilerde değil, onlara her daim öteki muamelesini layık gören iktidarlarda aranması gerektiğinin altını çiziyor. Ve bugün bile CHP'yi oylarıyla ayakta tutan Alevilerle ilgili 'Stockholm Sendromu' yani 'Celladına âşık olma' psikolojisinin yakıştırılmasını kesinlikle reddediyor. Alevilerle ilgili yapılan tüm eleştirilere cevaben aynen şunları diyor: "Aleviler ne celladına âşıktır ne de Stockholm Sendromu içindedir. Aleviler 'Ali'siz Aleviliğe' gitmez. Çok özür diliyorum... İki üç kendini bilmez var bunu söyleyen ama ateist Sünni yok mu? Onlara bakarak Sünni kardeşlerimizi rencide edebilir miyiz? Aleviler Müslüman'dır, Ehl-i Beyt düşkünüdür. Evet... Aleviler dış mihrakların ilgi odağıdır ama siz evinizin içini temizlemezseniz birisi de gelir daha fazla kirletir. Aleviler asla 12 Eylül cuntasına güvenmedi. Özeleştiri yapmalarına da gerek yok. Özeleştiri yapması gereken biri varsa o da Alevileri solculuğa alıştıranlar, solculuk adına Alevileri kullananlardır!"