Rahmetli babam bizleri işçi maaşıyla büyüttü. Resimlerim vardır hâlâ albümümde. 5 yaşında... Üzerinde 'Grev Gözcüsü' yazan yelekle babamın kucağında Malatya Sümerbank Fabrikası'nın giriş kapısında çekilmiş. Çok küçük yaşlarda insan haklarına, özgürlüklere, siyasete merak salmamın en büyük nedenlerinden biridir belki de bu! Bizim evde çünkü hep siyaset konuşulurdu. Siyaset vazgeçilmezimizdi. Akranlarım ikinci uykusundayken ben babamın akşam bizim evin bahçesinde bir araya geldiği mesai arkadaşları ile muhabbetlerini dinlerdim pür dikkat! Bayılırdım o hararetle yaptıkları sohbetlere... O nedenle 1 Mayıs, diğer resmi bayramlardan çok daha büyük anlam ifade eder benim için.
Neyse... Dün muhabirlik yapasım tuttu ve işte bu önemli günün anısına yola koyuldum sabah erkenden. Açıkçası merak ettim. Hem İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün 1 Mayıs'la ilgili aldığı önlemleri, hem de 1 Mayıs adıyla özdeşleşen Taksim'in halini. Aksaray-Vatan Caddesi üzerinden giriş yaptık. Unkapanı köprüsü girişine kadar kimlik kontrolü ile karşılaşmadık ancak köprünün girişinden itibaren en az 5 noktada polisin aldığı çok ama çok sıkı güvenlik önlemleri ile karşı karşıya kaldık; meydana vardığımızda ise beklediğimiz manzara ile... Polisler, kuşlar ve görev başındaki meslektaşlarım. Biraz dolandım öylece. Baktım ki artık 'Taksim Taksim olalı böyle sessizlik görmemiştir' şeklinde aval aval bakınan kuşları seyretmekten başka bir şey yok meydanda... Ayrıldım. Ama ayrılırken de hüzün doldum. Aklıma çünkü 33 yıl aradan sonra kutlamalara açılan o ilk 1 Mayıs anması geldi. İtiraf edeyim bu iktidarın beni can evimden vurduğu yıl o yıldır! 33 yıl boyunca hiçbir hükümetin yapmadığını yapıp Taksim'i kutlamalar için sonuna kadar açmış ve o kararıyla sadece kendi tabanının değil, tüm Türkiye'nin sempatisini kazanmıştı! İlk kutlamanın yapıldığı 2010 Mayıs'ı sanırım Taksim Meydanı'nın bugüne kadar gördüğü en şaşaalı, en eğlenceli, en coşkulu kutlamasıydı. Her kesimden insanlar akın akın meydana gelmiş ve o güne kadar katliamla, kanla anılan meydan adeta bir özgürlük alanına dönüşmüştü.
Ancak bu durum 3 yıl sürdü. 3 yıl sonra meydandaki kavşak ve yol inşaat çalışmaları nedeniyle kutlamaların sadece o yıla mahsus iptal edildiği açıklandı. Ben gerçekten de öyle olduğuna inanıyorum zira o yıla kadar yapılan kutlamalar da provokatörlerin taşkınlığı ve saçmalığı dışında hiçbir sıkıntı yaşanmamış, iktidar da toplum da Taksim kutlamalarını artık kanıksamıştı. Ancak ertesi yıl... Meydandaki Gezi Parkı'nda ağaçların kesilmesini protesto amacıyla başlayan o masum eylemler yakıp yıkmaya ve darbe teşebbüsüne dönüşünce ve meydan sadece iktidara, devlete başkaldıranların sembol yeri görülünce çok kötü bir geri dönüşüm yaşandı ve Taksim yasaklandı!
İyi mi oldu peki? Elbette ki hayır! Keşke olmasaydı böyle ama suçlu olan 2010'da Taksim'i işçilerin özgürce bayramını kutladığı alana dönüştüren iktidar mı? Değil! Suçlu ya da suçlular kim biliyor musunuz? O meydanda yeniden kan koklamak isteyen sansarlardır! Yasak hoş olmadı eyvallah ama neden biz yeniden bu yasaklamayı getiren somut argümanları sorgulamıyoruz? Neden o meydanda çatışma çıksın, kan dökülsün, kaos yaşansın diyen provokatörlerden hesap sormuyoruz?
Son sözüm: Ben Taksim'in dünkü halini hiç sevmedim... Hem de hiç! Ümidim önümüzdeki yıl yeniden kutlamalara açılmasıdır. Çünkü 1 Mayıs'ta Taksim'e yakışan; sessizlik, boşluk değil, coşku ve heyecandır!