Bunca yıllık gazeteciyim ilk kez hakkımda yapılan bir suç duyurusunun haberini alınca şoka girdim. Niye yalan söyleyeyim önce inanmadım. Birilerinin sosyal medyada şenlik olsun diye cıvık bir şaka yaptığını sandım. Ama sonra 21 Ekim 2014'te yazdığım "Anayasa Mahkemesi bunu yapar mı?" https:// www. sabah.com.tr/yazarlar/ yukselir/2014/10/21/anayasa -mahkemesi-bunu-yaparmi başlıklı yazımdan dolayı Başkan Haşim Kılıç'ın mahkeme adına şikâyetçi olduğunu öğrendim.
Tesadüf bu ya! Meseleyi sosyal medyaya göz gezdirirken fark ettiğim sırada TİKAD'ın 10. yıl kuruluş yıldönümündeydik ve tam yanımda da ünlü hukukçu Prof. Dr. Hüseyin Hatemi ve eşi avukat Kezban Hanım vardı. "Olamaz" dedi hoca ve ekledi: "Bir mahkemenin üstelik de Anayasa Mahkemesi'nin bir yazar hakkında suç duyurusunda bulunması olağan bir şey değil. Mahkeme böyle bir girişimde bulunamaz." Sonradan anlaşıldı ki hoca haklıymış. Beni şikâyet eden mahkeme değil elbette mahkeme adına Başkanı Haşim Kılıç'mış. Bu arada tabii bu suç duyurusunun yapıldığı bilgisini de internete yeni tebelleş olmuş bir haber sitesinden öğrendik. Nasıl olduysa haber bizim gazeteye, bana ya da avukatlarıma henüz ulaşmadan Paralel Çete'nin kontrolündeki bu haber sitesine sızdırılmış. Bu çok önemli değil tabii. Er ya da geç haberdar olacaktık sonuçta. Canı sağ olsun Başkan Kılıç'ın. Yaptığı şikâyetin dilekçesini devletin bir yan kuruluşu olan Anadolu Ajansı'na değil, sanırım "biraz popüler olsun, tanınsın" diye Paralel Medya'nın yeni adreslerinden biri olan bu siteye bildirmiş.
Gelelim şimdi AYM'nin şikâyet ettiği şu yazıma. Mümkünse hepinizden internete girip o yazıya bir göz atmanızı rica ediyorum. Yazıda yargı kaynaklarımdan aldığım bir duyumu iddia olarak gündeme getirmişim ve doğru olup olmadığından da emin olmadığımı ifade etmişim. Ha... Hâlâ da aynı noktada olduğumu belirtmeliyim. Bu arada bu bir duyum ama altı tamamen boş da değil! "Hak ihlaline uğradığı" gerekçesi ile AYM'ye başvuran ve aralarında İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde görevli eski İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, eski İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün, eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Erol Demirhan ve eski İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Ömer Köse'nin de bulunduğu 44 polisin başvuruları ivedi biçimde ele alınmış. Balyoz, Ergenekon, Oda TV, Askeri Casusluk gibi bilinen davalar dolayısıyla binlerce insanın başvurusunu yıllarca bekleten AYM'nin tutuklanmalarının üzerinden çok kısa süre geçmesine rağmen, başvurularını değerlendirmeye alması dikkat çekici.
O kadar hızlı hareket edildi ki, Adalet Bakanlığı'nın tutuklamalarla ilgili bir an önce bir açıklama göndermesi için sürekli telkinde bulunuldu. Ve daha önceki dosyalarda keyfe keder iş yapan raportör, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nı ısrarla arayıp konuyla ilgili belge ve bilgileri istedi. İşte ben de bu somut bilgiler ışığında bir soru sordum AYM'ye ve meseleyi kamu adına sorguladım. Şikâyet dilekçesinde deniliyor ki: "Sevilay Yükselir yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs suçu işlemiştir." Yani Başkan Kılıç'a göre o koskoca mahkemenin her biri duayen kabul edilen üyeleri benim yazdıklarımdan etkilenip dosyayla ilgili aksi yönde bir karar verebilirmiş. O zaman hâkim ve savcılara gazete okuma ve TV seyretme yasağı getirilsin. Öyle ya! Madem bu kadar çabuk etkilenebiliyorlar bir köşe yazısından... Yasak konsun!
Aslında bu şikâyet üzerine söyleyecek daha çok sözüm var ama şimdilik burada bırakıyorum. Çünkü Allah muhafaza bu defa da AYM'nin şahsımla ilgili şikâyetini ele alacak savcı etkilenir; durduk yerde başıma iş açmış olurum.