10 gündür ele aldığım Askeri Casusluk Davası yazılarım çok şükür karşılık buldu. Yazılarda dikkat çektiğim ve özellikle Paralel Örgüt'ün çöreklendiği Hazine Müsteşarlığı'nda bir temizlik başlatıldı.
"Yetmez ama evet" diyor ve Sayın Babacan'ı geç kalmış olsa da düğmeye bastığı için tebrik ediyorum. (Gerçi kulağıma gelen kulislere göre çok da istekli değilmiş Babacan bu operasyondan ama olsun. Bizim derdimiz bağcıyı dövmek değil zaten.
Üzüm yemek.)
Bu arada dünkü operasyon sonrası İzmir Askeri Casusluk Davası mağdurlarından çok sayıda telefon ve elektronik mektup aldım. Paralel Çete'nin resmen ipotek koyduğu Hazine'deki görevden almalar tüm mağdurlar için bir umut olmuş.
İnşallah devamı getirilir ve haksızca, mesnetsiz iftira ve yalanlarla görevden alınan veya disiplin soruşturmasıyla sicili bozulup mağdur edilenlere hakları verilir. Bunlardan birinin mektubunu meselenin daha doğru ve iyi anlaşılması için dikkatinize sunmak istiyorum:
Ben Hazine'de daire başkanı iken bu iddialar nedeniyle 18 Mart 2013'te gerekçe gösterilmeden, hiçbir bilgi verilmeden görevden alındım. Bu iftirayı yaklaşık 1.5-2 ay sonra tesadüfen öğrendim. Düşünebiliyor musunuz, 12 yıldır beraber çalıştığınız, hemen her gün yüz yüze veya telefonla görüştüğünüz yöneticileriniz nezaketen bilgi bile vermeden, gerekçe göstermeden sizi görevden alıyor; üstelik aramızdaki uzun süreli hukuka binaen görevden alınma sonrası kapılarına giderek yaptığınız görüşme taleplerinizi de geri çeviriyorlar. Dünkü yazınızda diyorsunuz ki; 'Yazdıklarıma Ali Babacan'dan da Hazine Müsteşarlığı'ndan da bir cevap alamadım.' Alamazsınız çünkü hukuken bu tasarruflarda imzası olmamasına karşın Babacan ve hukuken sorumlu olan yine eski müsteşar ve yardımcılarıdır. "Sevilay Hanım; İzmir Casusluk Davası ile ilgili yayınlarınıza çok teşekkürler. Yayınlarınız gerçekten çok etkili oldu ve şu anda Hazine'de kısmi de olsa bir temizliğe başlandı.
Dördüncü kuvvet olarak medyanın gücü bir kez daha ispatlandı.
Kaldı ki size bir cevap verirlerse de 'iddianame bize geldi, biz de mevzuata göre işlem yaptık, yaptıklarımız usulen doğrudur' şeklinde olacaktır. Bunu nerden biliyorum çünkü BİMER üzerinden yaptığım başvuruya böyle demişlerdi. O cevap şimdi Başbakanlık Teftiş Kurulu'nda..."
Gelelim şimdi zurnanın zırt dediği yere.
Eyvallah. Sayın Babacan geç de olsa gereğini yerine getirdi. Ancak sorun bitti mi? Biz şimdi "nasıl olsa Hazine'de temizlik başladı" deyip meselenin üzerine mi yatalım? Bu olmaz. Olamaz çünkü adil değil. Binlerce insanın telef olduğu bir davada işler tersine döndü diye hesap defterini kapatmak bize yakışmaz o nedenle hâlâ şu ana kadar çıt çıkmayan Babacan'a sormaya devam edeceğim. Bu sefer öyle dünküler gibi kolay değil tabii. Biraz zor. Zor ama cevaplanması da hiçbir şey değilse bile insani açıdan elzem. Ayrıca bu soruları ben kamu adına, daha da önemlisi bu dava sebebi ile mağdur olmuş insanlar ve onların yakınları adına soruyorum. Ve zahmet olmayacaksa eğer Sayın Babacan'ın da yanıtlamasını rica ediyorum:
1) Neden diğer kurumlardan farklı işlem yaptınız?
2) Daha da önemlisi, hadi başlangıçta iddiaları ciddiye aldınız, bu kıyımı yaptınız ama iyi niyetliydiniz... Peki soruşturmalar sonucunda iddiaların asılsız olduğu anlaşılmasına ve takipsizlik kararı verilmesine karşın neden hâlâ görevden alınan kişilerin hakları iade edilmiyor, maddi ve manevi zararları telafi edilmiyor?
3) Kurum imamı olduğu iddia edilen 1.Hukuk Müşaviri Ahmet Fethi Toptaş ile ilgili... Bu zat Ankara Adliyesi'nde savcı iken 2007'de Hazine'ye hukuk başmüşaviri yapılmıştır.
Bu bir ilktir. Hazine hukuk başmüşaviri ya Hazine'nin kendi içinden ya da kardeş kurum olan Maliye'den atanırdı. İşin niteliği bunu gerektirirdi. Bir savcı hangi referansla, hangi düşünceyle Hazine Başhukuk Müşaviri yapılmıştır?