Dün bir grup meslektaşımla birlikteydik.
Üç gazeteci bir araya gelince medyaya ilişkin ilginç kulisleri paylaşmak da kaçınılmaz oluyor.
Cumhuriyet gazetesinde son dönemde yaşanan gelişmeler de konularımızın başında geliyordu. 14 yıllık yayın yönetmenliğini ansızın bırakan İbrahim Yıldız'ın bu ayrılışına ilişkin detaylar dikkat çekiciydi.
Kamuoyuna yansıyana göre Yıldız kendisi ayrılmıştı ancak dün aktarılanlardan öyle olmadığı anlaşıldı.
Cumhuriyet'te neler döndüğünü iyi bilen arkadaşımızın yorumuna göre gazetenin içine fitne tohumlarını eken Gülen Cemaati. El altından yönettiği Taraf gazetesindeki hâkimiyeti afişe olduğu gün itibarı ile maddi zorluklar geçiren Cumhuriyet üzerinden bambaşka bir projeyi hayata geçirmek için düğmeye basan Cemaat'i bu projeyle buluşturanın Gezi Olayları olduğunu da bir dipnot olarak düşmeliyim.
Hükümetle dişe diş, kana kan mücadeleyi daha o günlerde kararlaştıran Sakalsız ve Çetesi için Cumhuriyet eşi bulunmayacak altın madeniydi. Algı yönetiminde olağanüstü yeteneğe sahip olan Cemaat açısından Kemalist ve Ulusalcıların vazgeçemediği bu gazete niyetlerini gerçekleştirmek için doğru adresti.
Bunu ispat etmem elbette ki imkânsız ve bu yüzden de bazılarınız inanmayacaksınız bu söylediğime ama ben daha Gezi olayları sırasında Cemaat'e yakın bir isimden Cumhuriyet'le ilgili böyle bir niyetleri olduğunu kulaklarımla işitmiştim; ama aldırış da etmemiştim.
Çünkü bana göre kurulduğu günden beri, ideolojisi, yayın politikası tamamen bu yapıyla özdeşleşmiş zihniyete karşı olan Cumhuriyet'i de teslim alabileceklerine imkân ihtimal yoktu!
Ama dün bir araya geldiğimiz ve dediğim gibi gazetenin içyapısını iyi bilen arkadaşa göre Cumhuriyet de artık paralelcilerin güdümünde: "Doğrudan kendi adamlarını gazeteye yerleştirmediler ama hükümete ölümüne düşmanlığı Cemaat'in argümanlarıyla yaptırmak için hatırlarını kıramayan üç beş kişiyi söz sahibi olarak yerleştirdiler!" diyor.
"Nedir bu argümanlardan kasıt?" diye sorduk haliyle bu iddiasının üzerine. Şöyle bir hikâye anlattı: "Cumhurbaşkanlığı seçimine üç ya da dört gün kala Can Dündar elinde tapelerle yazı işlerine gelmiş. Bunların yayınlanmasının seçimin sonucunu değiştireceğini iddia etmiş. Tapeler dinlenmiş ve hepsinin 17 Aralık sonrası sosyal medyada yayınlanıp sonradan Cumhuriyet dahil birçok gazetenin manşetini süsleyen kayıtlar olduğu anlaşılmış. Bunun üzerine o dönem yayın yönetmeni olan Yıldız bu kayıtları yeniymiş gibi pazarlayan Dündar'a dönüp, "Bunların hepsini 17 Aralık sonrası yayımlamıştık.
Seçime üç-dört gün kala tekrar yayımlamak gazetecilik etiği ile bağdaşmaz.
Kusura bakma, sırf Erdoğan kaybetsin diye bu etiği çiğnememiz söz konusu olamaz" demiş.
Dündar, Yıldız'ın bu itirazı üzerine tepedeki yöneticilere ulaşıp tapelerin bir kez daha yayımlanması için baskı kurdurtmuş ve ondan sonra da tabii dananın kuyruğu kopmuş.
Yıldız'ın bu direnişi yönetim katında hoş karşılanmayınca da ardından yıldırıp istifa ettirmek için mobbing çalışmaları başlatılmış! Ve yaklaşık 1 ay sonra da istifasını verip çekip gitmiş!
Tabii bu hikaye üzerine arkadaşı sıkıştırdık. "Kimdir bu Cemaat'in hatırını kıramayan kilit isimler?" diye. Çok ilginç şeyler anlattı. Hepsini aktaramam, çünkü belgesiyle ispat etmem mümkün değil. Kimseyle durduk yerde davalık da olmak istemiyorum ama şunu çok net söyleyebilirim; Cumhuriyet'in hükümete ve özellikle de Erdoğan'a karşı güttüğü muhalefet politikasında kesinlikle Cemaat argümanları kullanılıyor.
Bunu anlamak için gazetenin son zamanlarda yayın politikasına ve haberlerine bakmak kafi. Aşağı yukarı Zaman ile aynı paralelde!
Yani Cumhuriyet için; "Paralel Cumhuriyet" dememiz pek de yanlış olmaz.