Daha önce seçimi HSYK seçiminin olacağı 12 Ekim'in bir gün sonrası yani 13 Ekim Pazartesi günü yapacağını açıklayıp ancak ani bir kararla 3 hafta öncesine alan Yargıtay'ın amacı belliydi. Kazanacaklarından emin oldukları Yargıtay seçimini bir an evvel yapıp, Yargıda Birlik Platformu'nun adaylarını destekleyecek hâkim ve savcıların psikolojisini bozup, kendilerinin hâlâ güçlü olduğu yönünde algı yaratmaya çalışan Cemaat çok şükür ki başarılı olamadı.
2010 sonrası hem Yargıtay'ı hem de Danıştay'ı kendilerine bağlı Maklubecilerle kilitleyen Cemaat'in 12 Ekim Pazar günü yapılacak HSYK seçimini kaybettiğini dünkü Danıştay seçimine bakarak ilan edebiliriz. Yargıtay seçimini, belirlenen tarihin çok öncesine çekerek yaratmaya çalıştıkları algı ne yazık ki ters tepti. Biliyorum ki dünkü seçimin sonucunu bilen herkes benim bu yazdıklarım karşısında şaşkınlık geçiriyor. Çünkü dünkü seçim, Yargıda Birlik Platformu'nun desteklediği adayların tümünün kazanması ile sonuçlanmadı. Sonuç bire bir bitti. Yani Danıştay'dan gidecek iki isimden biri yine onlardan seçildi; Maklubeci tayfadan. Yedeklerden biri de öyle. Ancak işi bilenler bu sonucun aslında kötü bir sonuç olmadığını, aksine 12 Ekim'e sayılı günler kala müjde niyetine geçen bir işaret olduğunu anlar. Çünkü Danıştay'dan beklenen sonuç bu değildi. Tıpkı Yargıtay gibi Danıştay'a da yıllar öncesinde kendilerine göre çeki düzen veren Cemaat'in bir değil iki adayı da kazanması bekleniyordu.
Gerçek şu ki; Danıştay'da da korkunç bir teslim alma mevcuttu. Paralel Yapı tıpkı Yargıtay gibi Danıştay'ı da teslim almıştı. O nedenle dünkü sonuç Yargıda Birlik Platformu'na destek veren hâkim ve savcılar arasında sevinçle karşılandı. İşin derinliğini bilmeyenler dün yine sosyal medyada Danıştay seçimiyle ilgili bedbaht yorumlar yaparken meseleye hâkim olanlar da bu sonuca bakıp "12 Ekim'de çeteye karşı verilen mücadelenin zaferle sonuçlanacağı kesinleşti artık" diyorlardı.
Evet, belki fazla iddialı bir söylem olacak ama ben şimdiden kendilerine geçmiş olsun diyorum. Ve bütün kirliliklerine, çirkinliklerine rağmen Danıştay'ı tümüyle bu çeteye teslim etmeyen üyelerini de tebrik ediyorum.
Bu arada yeri gelmişken bir hususta daha fikrimi paylaşmak istiyorum. Yukarıda da yazdığım gibi Cemaat'in yargı içinde yüzde yüz hâkim olduğuna emin olduğu bir kaledir Yargıtay. Bundan dolayı zaten alelacele yaptı seçimi. Dedim ya kendilerine karşı mesafeli duran hâkim ve savcıları demoralize etmek için. Şimdilerde bu seçimin sonuçları ile ilgili yanlış yorumlar yapıldığını duyuyorum. Paralel Yapı ile mücadele ettiğini bildiğimiz ya da öyle olduklarını söyleyen bazı kesimler Yargıtay'daki kaybın sorumluları olarak Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ı ve Müsteşar Kenan İpek'i gösteriyor. İzninizle bu son derece insafsız ve ipe sapa gelmeyen yorumu yapanlara iki çift laf etmek istiyorum:
Ya siz bu işi bilmiyorsunuz ya da gerçekten art niyetlisiniz. Çünkü Cemaat'in Yargıtay ve Danıştay'da tam hâkimiyet ve güç sağlamak için yaptığı girişimler Bekir Bozdağ'ın Adalet Bakanı ya da Kenan İpek'in müsteşar olduğu dönemde gerçekleşmedi. 2010 sonrası 160 kadar yeni üyenin Yargıtay'a atandığı dönemde o koltukta oturan kişi Sadullah Ergin'di.
Eğer illaki bir sorumlu arıyorsanız yargıyı bu iğrenç insanların elinden almak için aylardan beri kelle koltukta mücadele veren Bozdağ ya da İpek'in değil, o tarihlerde bütün olan biteni sadece seyretmekle yetinen Sadullah Ergin'in gırtlağına çökün!