Çok tarihi günler yaşıyoruz. 28 Şubat'ı aratmayan ve fena halde mide bulandırıcı günler. İşte kasetlerin, fotoğrafların, yolsuzluk, rüşvet iddialarının ve binlerce tezviratın döndüğü bu ortamda ben de hakkaniyetten, hak yolundan ayrılmadan en doğru yolu bularak sizlere en samimi duygularımla yorum yapmaya çalışıyorum. Yanlış anlaşılmalara meydan vermemek ve amacımın sadece ve sadece gerçeği savunmak ve gerçeklikten yana olduğumu anlatmak için de kılı kırk yarıyorum; tıpkı dünkü yazımda olduğu gibi.
Bugün de dün olduğu gibi benim için son derece hassasiyet taşıyan noktayı bir kez daha dikkate sunup öyle devam etmek istiyorum. Dindar değilim evet ama Allah'a inancım çok kuvvetlidir. O'ndan gelecek her şeyden korkarım. Ve O'nun bu dünyada kul hakkı yiyen hiç kimseyi affetmeyeceğine de sonsuz güvenim vardır. O nedenle kim ki devletin sağladığı imkânları kullanarak eline kirli para almış, cebini hak etmediği paralarla doldurmuş; Allah bildiği gibi yapsın kardeşim! Boğazında düğümlensin o yediği paralar ve daha öteki tarafa gitmeden bu dünyada sürüm sürüm süründürsün Yüce Rabbim!
Ancak buna mukabil aynı bedduaları, kul hakkı yemediği halde insanlara "yemiş" diyerek iftira atanlara... Hırsları, kinleri, gizli plan ve sinsi programları adına insanları gözü kapalı biçimde yaftalayıp kamuoyunda itibarlarını beş para etmeye çalışanlara da ediyorum. Kim ki evrenin en büyük ahlaksızlığı kabul edilen iftiracılığa başvuruyor, Allah onları da cehennemde cayır cayır yaksın. Sadece orada değil, bu dünyada da son nefesini verene değin acı içinde kıvrandırarak can verdirsin inşallah!
Bilemiyorum. Ettiğim bu beddualar belki bazılarınıza ağır gelecektir ama inanın tüm bu duaları kalbimden gelerek ediyorum. Çünkü bana göre affedilemeyecek iki büyük günah vardır dünyada: Birisi kul hakkı yemektir, diğeri de iftira etmektir.
Biz şimdi bu ikisinden hangisinin olduğunu anlamaya çalışıyoruz; önümüzdeki manzaraya bakarak. İlla ki öğreneceğiz sonunda neyin yanlış, neyin doğru olduğunu ama bunu öğrenene kadar da metanetli olmak durumundayız! Üstelik de karşımızda devlet içine çöreklenip, devletin imkânlarını kullanarak belgeler, CD'ler, kasetler biriktiren ve sonra da bunları hesabına gelmeyenlere karşı şantaj ve tehdit amaçlı kullanan paralel yapının gerçekliğine rağmen.
Sakin olmalıyız. Ama bir o kadar da gözümüzü dört açmalıyız. Çünkü korkunç bir senaryo koyuldu sahneye. Komutları dış mihraklardan alan ve tek amaçları seçim sürecine giren Türkiye siyasetini istedikleri gibi dizayn etmek olan bu yapının her adımını dikkatli izlemeliyiz.
Çünkü bu derin odakların asıl amacı iddia ettikleri gibi kul hakkı yiyenlerden, yolsuzluk yapanlardan hesap sormak değil! Bunların amacı sandıkla deviremeyeceklerine inandıkları Tayyip Erdoğan'ı ve hükümetini şantajla, zorbalıkla ve tehditle sindirip alaşağı etmek. Eğer öyle olsaydı... Yani amaçları gerçekten bu memlekete HİZMET etmek olsaydı, emniyet içinde derin bağlantıları olduğu bilinen Taraf Gazetesi Yazarı Emre Uslu mesleğinin gereğini yapıp bildiklerini köşesinden kaleme almak yerine, gizli kapalı şifreli ifadeler kullanıp sosyal medyada dillendirir miydi? Hem de aylar önce... Ne demek istediğimi daha iyi anlamanız için şimdi dikkatinize Uslu'nun yazdığı o tweet'i sunuyorum. Lütfen dikkatli okuyun. Ve bahsini ettiğimiz devlet içine çöreklenen paralel yapının iplerinin kimlerin kontrolünde, nasıl ve ne halde olduğunu iyi görün!