Öğrenci evleri ile ilgili başlayan tartışmalarda Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Biz de karşıyız karma olayına" yaklaşımını nedense bazıları makaraya aldı. Özellikle de iktidar yanlıları. Kusura bakmasınlar ama şimdi ben de biraz onları makaraya almak istiyorum. Çünkü gerçekten de makara yapılacak durumdalar. Bunlar ya CHP'ye oy veren bütün seçmenin köşelerinden işkembeden sallayan Nişantaşı -Ulus -Bebek hattında konuşlu köşe yazarları ile aynı paralelde düşündüğünü sanıyor. Ya da muhafazakârlık ve dindarlık arasındaki farkın tam olarak ne olduğunu bilmiyor! Biraz özel olacak ama ne demek istediğimi anlatmak için kendi ailemden örnek vereyim sizlere. Tamamı CHP'lidir. Ama hiçbiri İslami ritüelleri bire bir yerine getiren dindarlığa sahip değildir. Dinsiz değiller elbette ama Alevi İslam anlayışını benimsediklerinden dolayı da seküler yaşam biçimini tercih etmişlerdir. Ancak evet laikliğe sıkı sıkı bağlıdır benim ailem. İdari ve hukuki işleyişin dinden bağımsız olmasını isterler ama buna karşın da toplumsal hayatta muhafazakâr anlayışın hâkim olmasını isterler. Şaşırabilirsiniz ama gerçek şu ki, Sünni dindar bir ailede kız -erkek ilişkisi nasıl yorumlanıyorsa bizim ailede de aynı yorumlanır. Ve bunun için de asla ve katiyen evlilik dışı bir ilişkinin aynı evde yaşanmasını kabul etmezler. Bırakın kabul etmeyi bilakis şiddetle reddederler.
Bakın çok sıcak somut bir örnek vereyim. Evvelki gün annemle konuştum bu konuyu. Kızıyor her zamanki gibi. Söyleniyor. Bana çıkışıyor: "Bak senin destek verdiğin Başbakan şimdi de milletin evine dalacakmış" falan diye. Tabii ne verilirse onu alıyor anacığım. Muhalif medya meseleyi nasıl satarsa o da öyle okuyor. Daha doğrusu onlar nasıl istiyorsa öyle okumak durumunda kalıyor.
Neyse... Oturdum işin gerçeğini anlattım. Denizli ve Eskişehir'deki ailelerin şikâyeti nedeniyle Başbakan'ın basına kapalı bir toplantıda konuyu ele aldığını ve bu konunun sonradan çok başka türlü, çarpıtılarak basına sızdığını, onun da yapılan bu ahlaksızlığa kızıp gemileri yaktığını ve olayın anlamsız bir biçimde başka bir tarafa geldiğini falan izah ettim. Dinledi tabii can kulağıyla. Fakat ne diyeceğini bilemiyor. Bunun üzerine açılsın da bir patlasın diye dedim ki: "Anne... Şimdi ben kocamdan ayrılsam. Ve başka bir adamla birlikte yaşamaya başlasam... Aynı evde. Ne yaparsın?"
40 küsur yaşında olan bana cevabı ne oldu biliyor musunuz annemin: "Öldürürüm seni!"
Durmadım devam ettim: "Peki torunlarından birinin X şehirde filanca üniversitede okurken, karşı cinsten biriyle birlikte aynı evde kaldığını öğrensen ne yaparsın?"
Bu defa ne cevap verdi biliyor musunuz? "Onun anasının babasının çarkına ederim! Nasıl izin verirler böyle bir ahlaksızlığa!" Ve aynen şöyle devam etti: "Olmaz öyle şey. Tabii ki biz de kabul edemeyiz! Adam bunu söylüyorsa yerden göğe kadar haklı. Evlenmeden öyle münasebetler olur mu hiç? Yakışır mı bize?"
Bu annemin görüşü ama sanmayın ki böyle düşünen sadece o bizim ailede... Emin olun aile bireylerimin tamamı aynı görüşte ve herhalde aralarında bir tek ben "Canım 18 yaşını geçmiş bir insanın neyi nasıl yaşayacağına kim karışır?" diyenimdir. Böyle düşündüğüm için de yadırgananımdır. İki yetişkin kızı olan ağabeyim diyor ki geçen gün "Sen de kendini kaptırmışsın bacı âleme! Bari bunu çocukların yanında söyleme de bize karşı kullanmasınlar!"
Bilmiyorum anlatabildim mi ne demek istediğimi ama emin olunuz ki günlerdir tartıştığımız meselede CHP'ye oy veren seçmenin çoğunluğunun düşüncesi de AKP seçmeninden farklı değil. O nedenle Kılıçdaroğlu'nu makaraya almanın da bir anlamı yok. Belki ilk kez ama Nişantaşılı kalemlerin gazına gelmeyip çok doğru bir yaklaşım sergiledi Kemal Bey. O yüzden kendisini tebrik ediyor ve bu doğru politik yaklaşımlarını devam ettirmesini temenni ediyorum efendim.
