Garip bi milletiz vesselam. Ortamız yok bizim! Ya hep ya hiç, ya siyah ya beyaz anlayışı bütün hücrelerimize işlemiş. Ayırt etmek, seçici olmak nedense bir türlü mümkün olamıyor. Dün Ergenekon karar duruşmasında da yine aynı manzara vardı. Cezalar açıklanırken bir yanda Kemalist ve Ulusalcı tayfanın koparttığı kıyametin gazına gelen hükümet düşmanlığı gözünü kör etmiş kimi liberal, solcu, sosyal demokrat, sosyalistlerin ideolojileriyle tamamen zıt düşen halleri, diğer yanda ise darbecilere, darbelere olan nefretinden verilen bütün cezaları aynı içgüdüyle ayakta alkışlayanların neşesi... Gerçekten de enteresandı.
Ece Temelkuran... Düşünün. O kadar demokrat ki bu arkadaş Kürt meselesindeki duruşundan dolayı bir ara neredeyse başta Sırrı Süreyya Önder olmak üzere Kürtler tarafından Rosa Luxemburg falan ilan edilecekti. O kadar ileri gitmişti ki Kürtler için mücadelesinde, yazdığı gazete "Sen fazla Kürtçü oldun!" deyip bu arkadaşla ilişiğini kesmişti. İşte Kürtler'in umulmaz savunucusu, demokratlığın sembolü olduğunu iddia eden Temelkuran dün, kararın açıklandığı ilk dakikalarda, henüz asıl tartışmalı isimlerin cezaları açıklanmadığı bir vakitte üstelik, yani en başta, Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Arif Doğan gibi isimlerin cezalarının okunduğu bir zaman diliminde; "Bu kararlara sevinenlere bir gün aynı adalet uygulanır!" şeklinde bir yorum yaptı Twitter'da. Açıp telefon; "Ece sen geri zekâlı mısın? Yahu sahip çıktığın bu adamlar, cansiperane savunduğun Kürtler'in vaktinde anasını ağlatan, onları diri diri asit kuyularına gömen ve de evlerinden, karılarının koynundan alıp yargısızca infazlayan aşağılık adamlar" demek istedim ama sonra vazgeçtim. Çünkü biliyorum ki yaptığı yorumlar geri zekâlılığından falan değil. Aksine çok zeki, işini bilen bir kalem. Böyle saçmalamasının tek nedeni hükümete olan ezeli düşmanlığı! "Düşmanınım düşmanı dostumdur" muhabbeti yapıyor yani. Ama tabii bu arada ne kadar sahte bir demokrat olduğunu da ifşa ediyor!
Diğer taraf ise daha bir başkaydı! Cezalar açıklanmaya başladı, ki ilk açıklanan en büyük ceza Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz falan oldu (Yani Hrant'ın da katillerini azmettiren adamlar) Haklı olarak sevinç çığlıkları attı bazıları ama bu çığlıklar durmadı. Cezaların açıklanmasının sonuna kadar hep aynı tempoda devam ettiler. Her açıklanan kararda, "Ohhh... Ohhh" demeler, "yaşasın, heyyoooo" falan diye alkış tutmalar inanın içimi kazıdı! Tamam kardeşim, darbeye, darbecilere karşıyız eyvallah. Hukuka da saygımız sonsuz ama adil mi oldu yani Tuncay Özkan'a reva görülen karar? Hiç sevmem adamı. Bana göre mesleğini icra ederken kurduğu ilişkiler, çevirdiği fırıldaklar nedeniyle Türk Basın tarihi için kara lekedir ismi ama müebbet miydi onun hakkı? Sorarım size yaptığı işkencelerini kitap yapacak kadar ileri götüren Arif Doğan'dan ya da 28 Şubat'ta önüne gelen mütedeyyini falakaya yatıran Adil Serdar Saçan'dan daha mı suçlu bu adam? Sizce bu kararlarda bir dengesizlik yok mu? Sadece Tuncay Özkan da değil beni şaşırtan. Başka isimler de var. Alması gereken cezadan daha az ya da daha çok alan. Mesela Fatih Hilmioğlu. Adam ağır hasta ve gerçekten çok zor durumda. Şimdi soruyorum tekrar: Hakkında bir yığın iddia olan Haberal'ı serbest bırakan adalet neden Hilmioğlu'na 24 yılı reva gördü? Adil olmayan bu kararlara "oh oh" çekmek vicdanınızı rahatsız etmiyor mu?
Sözün özü... Dünkü manzara iç açıcı değildi. Sosyalist olduğunu söyleyenler bile hükümete ölümüne nefretlerinden vesayetleri ile yıllarca tepemizde boza pişirenlere kol kanat geren bir pozisyona düştüler. Diğerleri ise darbe ve darbecilere olan kinlerinden, cezalarda hiç de adil olmayan tabloyu göremediler. Müebbete mahkûm vicdanların bu durumu aklıma ister istemez "Bir insan taraf tutmaya başlarsa gerçekleri de daha az görmeye başlar" sözünü getirdi.
Hakikaten de öyle... Maalesef bu tarafgirliğimiz bazen gözümüzün önünde cereyan eden olayları doğru okumamıza engel oluyor ve işte bu yüzden de sürekli bir kaosun içinde debelenip duruyoruz hep beraber!