İstanbul'da trafik zulmünden kurtulmanın en pratik yolu, işine ve çocuklarının okuluna yakın bir merkezde yaşamaktır. Mesai arkadaşlarımın çoğu gazeteye yakın bir yerlerde, Etiler, Ulus, Beşiktaş, Nişantaşı ve civarlarında konuşlanmıştır.
Ben ve benim gibi birkaç kişi ise (Ki yayın yönetmenimiz Erdal Şafak bu birkaç kişiden biridir) doğayla her daim iç içe yaşamak adına Dünya Habitat Ödüllü Bahçeşehir'i yaşam merkezi olarak tercih etmiştir. İşe gidip gelirken çekilen trafik çilesi zaman zaman insanı bezdirir ama yine de bir başkadır Bahçeşehir'de yaşamak.
Villaların ve dev gökdelenlerin bir arada bulunduğu bu kadar güzel bir konsept sadece Türkiye'de değil, dünyada yok bildiğim kadarıyla. Abarttığımı sanmayın sakın. Sabahları kuş sesleri ile uyanırsınız Bahçeşehir'de. Villaların o küçük küçük bahçeleri evcil hayvanların doğal yaşam alanları gibidir adeta. 20 katlı gökdelenlerin de kocamannn bahçeleri vardır. Hemen hemen hepsinin de birer ortak havuzu... Bahçeleri kamelyalarla süslemiştir sakinler.
Bahar ve yaz aylarında böreği, keki kapan aşağıda komşularıyla çay saatine iner. Yasemindendir çoğu duvar. Bu nedenle mis kokar her yer. Azıcık nefeslenmek, biraz temiz hava almak için eşofmanlarınızla suni gölete doğru yapacağınız yürüyüşü kimse yadırgamaz. Çünkü sabah akşam hemen hemen her evden birileri yapar o yürüyüşleri.
Çocukluğumuzun mahalle kültürünü aratmayan özelliklere sahip bu belde aynı zamanda da çok modern ve pratik bir yaşam sunar sizlere. Eğer ailenize ait en fazla iki araç varsa otopark sorunu diye bir sorununuz yoktur. Her şey, her marka elinizin altındadır. Seviyorum ben Bahçeşehir'i.
Yaşamak için bu beldeyi tercih etmemin bir nedeni de özellikle çocuk yetiştirmek için uygun bir ortama sahip olmasıdır. Ancak kaygılıyım.
Çünkü Emlakbank'ın projelendirip geliştirdiği bu görkemli uydukentte son zamanlarda çok çirkin yapılar inşa edilmeye başlandı. Gören herkese "Ne bu ucube yahu?" dedirten "Loca" bunlardan biri mesela. Bahçeşehir'in tam ortasında acayip, saçma sapan bir mimariye sahip bu bina kara bir leke gibi öylece duruyor gözümüzün önünde.
Epey bi tartışma yaşandı bu bina üzerine. Bahçeşehirli sakinler meseleyi mahkemeye bile taşıdı. Taşıdı da bir değişiklik mi oldu? Olmadı tabi. O bina, o ucube haliyle çatır çatır satıldı millete ve oradan da büyük bir rant sağlandı.
Dün duydum ki bir türlü hazmedemediğimiz o ucube binanın devamı yapılıyormuş şimdi. Şaka gibi ama Loca'nın devamındaki arsaları TOKİ'den devralan Başakşehir Belediyesi bu alana şimdi 3 katlı dükkânlar yapmak için kolları sıvamış. Duyduklarımın doğru olup olmadığını teyit için Başakşehir Belediyesi'nden bir yetkiliyi aradım. Ve öğrendim ki kulağıma üflenenler doğruymuş gerçekten. Yetkili kişi ucubeliğin devamına gerekçe olarak belediye kasasına gelir sağlanmasını gösteriyor.
"Kötü niyet yok! Amaç Bahçeşehir'e katkı sunmak için gelir elde etmek" diyor. Diyelim öyle! Diyelim ki tek niyet Bahçeşehir'in kasasına gelir sağlamak, o alana yapılacak dükkânlar sayesinde. İyi de bunu kime sordunuz? Hangi Bahçeşehirli size "tamam yapabilirsiniz" dedi! Böyle saçmalık mı olur? Üç beş ağaç dikip o alanı yeşillendirip "Loca" denen ucube binanın yarattığı görüntü kirliliğini örtmek varken niye o alana tekrar taş dikmeye kalkışıyorsunuz?
Üstelik TOKİ o alanı size dükkân yapasınız diye değil, sağlık ve kreş alanı olarak kullanasınız diye devretmiş. Ticarethaneye çevirmek de neyin nesi? Kimin fikri? Madem Bahçeşehir'e katkı niyetindesiniz, o zaman Bahçeşehirlinin ihtiyacı olanı yapın.
Bizim ihtiyacımız dükkân değil! O dükkânlardan gelecek gelir de değil! İhtiyacımız, doğru dürüst sağlık hizmeti verecek küçük de olsa bir devlet hastanesi! Onu yapın. Verin Sağlık Bakanlığı ile el ele böyle bir hizmete imza atın! Atın ki, biz de diyelim, hakikaten bu adamların niyeti çok iyi!