Hanefi Avcı, Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın Oda TV Davası'ndan tutuklanmalarına asıl nelerin sebep olduğunu kaleme aldığım bir önceki yazım Gülen Cemaati'ne safiyane duygularla bağlı, gönül vermiş kişileri epeyce incitmiş.
Söz konusu tutuklamaların da, Gülen Cemaati ile ilgili son dönemde yapılan yorumların da kendilerini fena halde üzdüğünü söyleyen bu "sade" gönüllü kişilerin duygularında gerçekten samimi ve içten olduklarına yürekten inanıyorum.
Ancak uzun zamandan beri kapalı kapılar ardında konuşulan bu kulisleri, tamamen habercilik refleksiyle kaleme almış olmamı art niyetli bir hareket olarak görmelerini de kusura bakmasınlar ben esefle kınıyorum!
Bilmelerinde fayda var.
Yazdığım yazılarda da, TV'lerde yaptığım yorumlarda da niyetim, ne başka birileri gibi "fitne" çıkarmak, ne de Gülencilerin kamuoyu nezdinde itibarsızlaşmasına ön ayak olmak!
Aksine... Böyle bir durum beni üzer. Çünkü aralarında tanıdığım insanlar var.
Dostum diyebileceğim. "Ağabey ya da kardeşim" dediğim. Gerçek inanan... Müslüman olmanın gereklerini harfi harfine yerine getiren... Vicdan sahibi, adam gibi adamlar.
İşte zaten asıl mesele de bu bence!
Ne yazık ki, kamuoyundaki, "Gülencilerin amacı devlette sinsice kadrolaşmak. Polis teşkilatının neredeyse tamamı ellerinde. Yargıda da artık söz sahibiler. Hedefleri bütün 'erkleri' kendi hegemonyalarına almak. Bu hedeflerine ulaşmak için de derin devletlerin kullandığı bütün argümanları tek tek kullanıyorlar. Telefon dinlemeleri, takipçilik, kayıtçılık en önemli enstrümanları. Kendilerine karşı olanlara anında karşılık veriyorlar. El altından yönettikleri medya kuruluşları ile bu kişileri itibarsızlaştırıp, etkisiz hale getiriyorlar..." mealindeki o olumsuz imaj yüzünden bu sade gönüllülerin adları da zedeleniyor.
Ve yazık oluyor...
Kaldı ki benim itibarsızlaştırma yazıları yazmama gerek yok. Gülen adını kullanıp, cemaate sırtını yaslayıp iman dışı, inanç dışı işlere bulaşanlar yeterince yapıyor bu işi zaten.
Kusura bakmasınlar ama "Dokunan yanar!" sloganı benim uydurduğum bir slogan değil.
Bence cemaatin sağduyulu ve köklü kanadı oturup, neden insanlar birbirine, "aman yazma, ağzına alma onları! Bitersin!" diye çimdik atıyor, onu sorgulamalı.
"Neden toplumda bazı kesimler korkar hale geldi bu cemaatten?" Bence bunun muhakemesi yapılmalı.
Neden son dönemin en popüler esprisinin, "Telefonda da cemaatten konuşma! Faturadan haciz yersin!" olduğu tartışılmalı!
Ayrıca bu olumsuz algı boşu boşuna oluşmadı.
Herkes kendi payına bir şey yaşadı, altında cemaat olduğu iddia edilen olaylar sonucu.
Bakın. Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın cemaatle ilgili kitaplar yazdıkları için tutuklandığı söyleniyor değil mi?
Ben de mesela bu köşede onların tutukluluklarına karşı çıktığım bir yazı kaleme aldığım için, "Yanlış oldu bu iş" dediğim için payımı aldım.
Ne oldu biliyor musunuz?
Cemaatten birilerinin kontrolünde olduğu söylenen bir internet sitesi sırf beni itibarsızlaştırmak ve kamuoyu nezdinde küçük düşürmek için antipropaganda yaptı aleyhimde. Bu postdarbeci site sanki geçmişimde kara bir leke var da hesabını veremeyecekmişim gibi, "İşte gerçek Sevilay Yükselir!
Açıyoruz dosyasını!" diyerek bangır bangır yayın yaptı günlerce.
"Varan 1, Varan 2" falan deyip vurdular da vurdular. "Bunlar sizden mi?" diye sorduklarım, "Hayır" dediler.
Evet. Belki onlara göre gerçekten de o sitenin sahipleri "onlardan" değildi. Ama başka birileri de "cemaatten birilerinin elinde" diyordu. Cemaat medyasında çalışan biri, el altından kurduğu internet sitesi aracılığı ile resmen operasyon yapıyor uyarlarına gelmeyene. Dostlarıma söylüyorum bunu. "Sade Gülenci" olan dostlarıma. "Haklısın. Cemaatin adını kullanıp abuk sabuk işler yapanlar var. Ama nasıl ayıracağız bunları?" şeklinde dert yanıyorlar. İyi de biz ne yapacağız bundan sonra?
Gülen Cemaati'nden konuşurken, "İyi cemaatçi. Kötü cemaatçi" diye mi konuşacağız?
Ne yapacağız yani?