Marka değeri yüksek olan bir erkeğin, onay vermediği halde, özel hayatının bir kadın tarafından afişe edilmesine aracılık etmek namertliktir!
Tek derdi şöhret olmak olduğu ayan beyan ortada olan o kadını, "gazetecilik" adı altında canlı yayına çıkartıp konuşturmak alçaklıktır! Bunu sen hepimizden daha iyi biliyorsun Fatih Altaylı. Zira daha iki üç ay önce, benzer bir hatun ortalara dökülüp, senin hakkında da abuk sabuk bir yığın iddiada bulunmuş ve kapı kapı dolaşıp, ben dahil bütün gazetecilere, televizyonculara, "Fatih Altaylı ile gazetedeki ofisinde şunu yaptık. Bunu yaptık. Seviştik. Sevgili olduk. Bana çanta aldı. Ayakkabı aldı. Mailleştik. Telefonlaştık. Beni golf sopasıyla dövdürttü" filan diye bir yığın hikâye anlatmıştı.
Aklı başında hiçbir yayın kuruluşu, gazeteci, televizyoncu itibar etmemişti o şuursuz kızın anlattıklarına.
Son derece istekli ve meyilli olmasına rağmen, hiç kimse ona ekranını açıp, "Hadi anlat bakalım. Fatih Altaylı ile ilişkiniz ne boyuttaydı? Sevgili miydiniz gerçekten yoksa sadece seks mi yapıyordunuz?" türünden "pis" sorular sormamıştı.
Bazıları hırslarına kapılıp bozsa da seninle ilgili o meselede zımni bir gazeteci dayanışması sergilenmişti.
Biliyoruz ki, çok kötü ve sıkıntılı günler geçirdin bu konuyla alakalı. Mesela eşin Hande seni terk etmeye kalktı o kızın anlattığı iğrenç iddialar ayyuka çıkınca. Aile birliğiniz sarsıldı.
Sonunda, "O şuursuz kız daha fazla konuşmasın" diye karını da yanına alıp mahkemelere koştun!
"Yazılıp, çizilmesin" diye gizlilik kararı aldırttın! Başına durduk yerde bela olan o kız yüzünden yakın dostlarına ağladığını bile biliyoruz Fatih Altaylı! Uzatmayayım. Son bir anıyla bitireyim konuyu. Hatırlarsan, sana husumeti olan bir başka gazeteci arkadaş, canlı yayında o kızın iddialarını izleyenlerine aktarmıştı. Kızmıştım çok. Arayıp demiştim ki, "Onunla meseleni özel hayat üzerinden görmen erkekliğe sığmaz!" O da, "Boşver! İnan benimle ilgili böyle bir iddia onun eline geçseydi bir saniye bile beklemezdi!" yanıtını vermişti.
İtiraz etmiştim. Şimdi düşünüyorum da. Gerçekten haklıymış o arkadaş! Hem de yerden göğe kadar.
Çünkü onca yaşadığın sıkıntıya rağmen kalkıp bunu da yapabildin ya!
Pes diyorum sana artık! Pes!
Önemli bir not: Salı gecesi kendi canlı yayınıma giderken radyoda rast geldim Fatih Altaylı'nın, Orhan Pamuk'un sevgilisi olduğunu iddia ettiği şu Karolin Fişekçi adlı hatunla o meşhur muhabbetine. O kadar içi boş, seviyesiz ve anlamsız bir muhabbetti ki! O kadar belliydi ki, o programı yapmaktaki tek amacının sadece Pamuk'u itibarsızlaştırmak ve onu kamuoyu nezdinde küçük düşürmek olduğu...
Kulaklarıma inanamadım...
"Nasıl?" ya dedim kendi kendime.
Bir insan nefret ediyor. Yazdıklarını, düşüncelerini beğenmiyor, diye bu ülkenin Nobelli tek edebiyatçısının özel hayatına nasıl böyle küstahça dalabilir? Nasıl bir insan bu kadar sinsi, insafsız ve kötücül olabilir?
Allah şahit. Çok düşündüm bu konuya girmeden evvel. Çünkü sonu benim açımdan hüsranla bitmiş olsa da, muhteremle geçmişte birlikte çalışmışlığımız, paylaşmışlığımız var.
Vakti zamanında oturup, bir, "abikardeş" gibi dertleşmişliğimiz var.
Yazmayabilirdim elbette. Görmezden gelebilirdim. Ama dayanamadım.
Çünkü Altaylı'nın bu yaptığı, "Erim! Erkeğim! Sapına kadar adamım!" filan diyebilen hiçbir insan evladına yakışmaz arkadaşlar!
Onun için kimse kusura bakmasın. Kimse kalkıp bana, "Siz eski çalışma arkadaşısınız. Keşke yazmasaydın!" filan demesin! Ne yapalım şimdi? "Geçmişimiz var" deyip, hürmetine bu ülkenin en mühim değerlerinden biri olan Orhan Pamuk'u insafsızca, göz göre göre dövmesine sessiz mi kalalım?