Geçen pazar yayımlanmıştı Ayşe Arman'ın ensest mağduru gençle yaptığı röportaj. Aynı günün akşamı davetli olduğum Bahçeşehir Kültür Merkezi'nin açılışında tesadüfen gördüm Bengi Semerci'yi. Ahbap değiliz. Arkadaş değiliz. Telefonlarımız bile yok birbirimizde. O akşam kendisini orada görünce aklıma ilk gelen sabah okuduğum Arman'ın söyleşisi oldu. Çünkü aynı söyleşide ensest mağduru o kişinin en büyük destekçisinin o olduğu yazıyordu. Selam verdim. Hemen ardından da serzeniş iletir bir ifadeyle ; "Ben de sizi arayacaktım!" dedim. Bunu der demez anladı. Yüzünü büzüştürdü; "Bugünkü röportaj için değil mi?" dedi. Ve ekledi; "O röportaja kızan sadece siz değilsiniz. Başka arkadaşlar da oldu maalesef..." "Peki siz nasıl izin verdiniz bu röportaja bir profesör olarak?" dedim. Bunu der demez döküldü hoca; "Ben izin vermedim. O delikanlı benim hastam filan değil. Bana e-mail yoluyla ulaştı. Ben de ona birkaç kez yardımcı oldum sadece. Hasta olması başka bir şey. Ben hastamın böyle bir söyleşiyi yapmasına müsaade etmezdim zaten. Ayşe Arman'a da söyledim bunu. Hatta kendisinden benim adımı yazısında geçirmemesini de rica ettim."
En az 20 dakika kadar sohbet ettik Bengi Hanım'la. Ensestten çıktık, eşcinsellik üzerine yapılan haberleri konuştuk. Sonra Bahçeşehir'i. Belediye Başkanı ile nereden tanıştıklarını filan anlattı; "Mevlüt Bey eşim Adem Sözüer'in öğrencisi Hukuk Fakültesi'nden. Aynı zamanda 'Suç ve Ceza film Festivali'ne de sponsor oldu" falan filan...
Uzatmayayım.
Bu konuşmanın ardından 3 gün sonra, benim Arman'ı eleştiren yazımın yayımlandığı günün sabahı Semerci panik bir halde önce asistanım Nazan'ı aramış. Sabah 9'da. Ulaşamayınca bu kez mesaj göndermiş posta kutuma 'acil' koduyla. Gördüğümde ve notunu aldığımda hemen aradım cevaben. Açar açmaz saydırmaya başladı. Bir yığın laf! "Ben öyle dememiştim. Böyle demiştim. Şöyle söylemek istemiştim. Niye yazdınız adımı? Ne gereği vardı?" filan...
Neye uğradığımı şaşırdım tabii. Tavrı karşısında kendimden bile şüphelenmedim değil. "Yoksa ben Bengi Semerci diye başka bir kadınla filan mı konuştum?" diye.
Meğer o 3 günlük arada sadece benden değil, birçok kesimden tepki alınca röportajlar verilmiş boy boy fotoğraflar eşliğinde. Tabii bundan benim haberim yok! Ancak kovanına nasıl bir çomak soktuysam, hanımefendi dün yandım Allah dercesine saydırınca öğrendim.
Neyse...
Haklı olarak, "Yalancı" demiş bana.
Sonuçta Bengi Hanım, bana söylemiş olduklarının tümünü yalanlıyor
"Demedim" diyor. Yapacak bir şey yok!
Ben bir yalancıyım!
Ama zaten benim asıl meselem bu değil!
Benim meselem ensest gibi son derece hassas bir konu üzerinden bile utanmadan piyasa tutmaya çalışan Ayşe Arman haberciliği ile!
Şimdilik kesiyorum konuyu burada. Çünkü yapılan bu röportaja dair görüşlerine başvurduğum Prof.
Nevzat Tarhan'ın yorumlarını sizlere aktarmak istiyorum.
Ama merak etmeyin. İlerleyen zamanlarda Arman haberciliği ve piyasacılığını yazmayı sürdüreceğim.
Madem ki benim tek derdim gündeme gelmekmiş filan. O zaman tuttuğumuz bu yolda yürümeye devam edelim.