Hz. Ali'nin "Allah'ın Aslanı" şeklinde anılmasının nedeni, onun refiklerine göre daha güçlü, daha savaşçı, daha mücadeleci karaktere sahip olması değildi.
Onu o mertebeye taşıyan nedenler, ne o başa çıkılamaz fiziki gücü, ne de "Zülfikâr" adını verdiği meşhur kılıcının keskinliğiydi. Hz. Ali'yi, "Allah'ın Aslanı" yapan tek özelliği onun delikanlılığı, yiğitliğiydi. Peki, ne anlama geliyor Ali'nin yiğitliği? Kerbela'yı anlatan Aşkın Şehidi'nde, oğul Hüseyin, bakın babası Hz. Ali'nin yiğitliğini anlatırken, dedesi Hz. Muhammed'in hangi gözlemini aktarıyor: "Babam savaş esnasında bir kâfiri tepeleyecekken, adam yüzüne tükürünce onu bırakıp geri döndü. Müminler merak ettiler. Resulullah, 'Kendisine sorun' dedi. Babam, 'Hakk için kılıcımı kuşanıp o adamın karşısına çıkmıştım, yüzüme tükürdüğünde nefsime uyup öfkeyle bir iş yapmaktan Allah'a sığındım ve adamı bıraktım' dedi. Bunun üzerine Hz. Muhammed, orada bulunanlara, 'İşte hışmını yenen yiğit...' diyerek Ali'yi gösterdi. O gün babam dışarıdaki bir düşmanı değil, içindeki bir afeti yenmişti. Celallenmekle öfkelenmenin farkıydı bu. İlki Hakk için, adalet için, ikincisiyse nefistendir."
Kitapta sık sık İmam Hüseyin, kendisine inanıp Küfe yolarına düşen yüzlerce yoldaşına Ali'nin yiğitliğini anlatan öyküler aktarıyor. Gerçek bir yiğidin, delikanlının savaş anında bile, nasıl bir yol izlemesi ve hangi kaidelere sadık kalması gerektiğini, yiğit duruşu nedeniyle "Allah'ın Aslanı" olarak anılan babasını örnek gösteriyor.
Diyor ki Hüseyin:
Yiğit adam savaşta bile arkadan dolanmaz. Masum insanlara, kadınlara, çocuklara dokunmaz. Yiğit adam kalleşliğe sarılmaz. Kendini savunamayacak durumda olanlara saldırıp alçaklık yapmaz!
Sanırım birçoğunuz sözü, eski adıyla Dersim'de yani Tunceli'de iki gün önce yaşanan olaya, Dilay öğretmene ve basketbolcu polis eşi Cem Kerman'ın PKK'lılar tarafından katledilişine getirmek istediğimi anlamışsınızdır.
Duyunca içim büzüldü.
Dilay öğretmenin anasının yüreğinin nasıl yandığını çokkk ama çokkk derinden hissettim. Çünkü ben de bir anayım.
Ancak olay sonrası posta kutuma mesaj gönderip, "Barış barış diye kendini paralıyordun! 'Silahlar sussun. Bu kan dursun' diye oranı buranı yırtıyordun! Hadi bakalım. Şimdi ne diyeceksin?" şeklinde hesap soranlar, bu savaşın bir an evvel bitmesini istediğim için beni vatan haini, bölücü ya da PKK yandaşı sayanlar da kahretti beni. "Ne berbat bir şey yanlış anlaşılmak" dedim her gelen mesaj sonrası kendi kendime.
Evet. PKK'nın bu son saldırısı en hafif deyimle alçaklıktır! Kalleşliktir! Namussuzluktur! Sadece bu saldırıları değil üstelik, daha önceleri de sivillere karşı yaptıkları bütün saldırılar yiğitliğe sığmayan saldırılardır.
Ama sormak istiyorum izninizle. Birileri "yiğit" değil diye biz de yiğitliğimizden geri adım mı atmalıyız? "Bu olay yaşandı, bu cinayet işlendi" diye ben de duymak istediğiniz o savaş çığlıklarından birini mi haykırmalıyım? Barış istemekten, "silahlar sussun" demekten vaz mı geçmeliyim?
Kimse kusura bakmasın ama ben bildiğim ve inandığım yoldan birileri öyle görmek istiyor diye dönmem!
Çünkü ben yiğit kalmak istiyorum. Barış istiyorum ısrarla çünkü aynı topraklar üzerinde, aynı bayrak altında yaşayan insanların daha fazla kan dökmesini istemiyorum.
Sadece, "Artık Dilay öğretmenler, Dilanlar, Ceylanlar, Mehmetler, Baranlar ölmesin" diyorum. Ne yani. Bunu istemekle yanlış mı yapıyorum?