Dün ilginç bir şey yaptım.
Bu satırları yazmak üzere bilgisayarımın başına geçmeden önce, oturup bir vicdan muhasebesi yaptım kendi kendimle.
Kâh bazı okurlarımdan, kâh bazı meslektaşlardan gelen, "Soner Yalçın ve Oda TV yıpratmak, itibarsızlaştırmak için sana dair iftira içerikli yazılar yazmış, haberler yapmış olabilir. Senin gibi başka isimleri de kamuoyu nezdinde küçük düşürmek için o kişileri asparagas haberlerle karalama çabasına girişmiş olabilir. Kişilerin özel hayatlarını fişlemiş olabilir. Tamam. Biz buna 'kötü bir gazetecilik' diyebiliriz ama bundan dolayı Soner'in ya da arkadaşlarının 'Ergenekon Terör Örgütü' üyeliğinden gözaltına alınmasını da kabul edemeyiz!" mealindeki eleştirileri önüme koyup, uzun uzun düşündüm.
Ve bu eleştirilerden yola çıkarak üç bölüme ayrılan bir çizelge yaptım.
Başlıklarını da, "İnandıklarım. İnanmadıklarım ve İnanamadıklarım!" olarak belirledim.
Size önce 14 Şubat itibariyle başlayan süreçte "inandıklarım" bölümüne düştüğüm notları aktarmak istiyorum.
1) Çıkan belgelerden, ortaya dökülen kayıtlardan da anlaşılacağı üzere Soner Yalçın ve Oda TV çalışanları gerek şahsımı, gerekse başka insanları itibarsızlaştırmak amacıyla yaptıkları iftira haberlerden dolayı Ergenekon'dan dolayı tutuklanmamışlardır. Onlar her ne kadar da, "Virüsle yollanmış!" deseler de bu arkadaşları bugün Silivri'de tutan şey, buram buram darbe şakşakçılığı, çığırtkanlığı kokan, "Ulusal Medya 2010" adlı belge ve Yalçın'ın ajandasına düştüğü notlar ile yapılan telefon görüşmeleridir.
2) Soner Yalçın'ın derdi gazetecilik falan değil, gerek sahibi olduğu site, gerekse bağlantılı olduğu kalemler, akademisyenler üzerinden hareket edip halkı kin ve nefret yolu ile kışkırtıp sokağa dökmek, ayaklanmalarını sağlamak ve bu yolla toplumda şu anda var olan iç huzuru bozmaktır!
3) İklim Bayraktar aptal değildir.
Ruh hastası hiç değildir. Gayet aklı başında, ne yaptığını bilen ve kendisine sunulan fırsatları sonuna kadar değerlendirmeyi hırs edinen bir seçilmiştir! Ve bu seçilmiş kişi, Soner Yalçın tarafından Deniz Baykal'ı Halk TV satışında bertaraf etmek amacıyla kurulacak tuzakta kullanmak üzere görevlendirilmiş bir piyondur! "İnanmadıklarım" ise şunlardır:
1) Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın gazetecilik dışı faaliyetlerde bulunduklarına, Ergenekoncu falan olduklarına asla inanmıyorum. Bu arkadaşların haber kaynakları ile ilişkilerini biraz ileri götürerek haber açısından kendilerine faydalı duruma getirdikleri iddiaları doğru bile olsa, bu onları benim nazarımda Ergenekoncu yapmaz! Onların kaynakları ile olan bu samimi ilişkilerini darbe kışkırtıcılığı yönünde kullandıkları iddiaları da son derece saçma! Zira biliyoruz ki her ikisi de demokrasiye gönülden inanan insanlardır.
2) 20 yıldan beri kendisinin sol'un önünü tıkayan bir siyasi olduğunu düşündüğüm, hiçbir görüşüne katılmadığım, her zaman karşısında olduğum Deniz Baykal'ın hayatında daha evvel bir kez bile görmediği, kim olduğunu dahi bilmediği bir sarışın kadını Meclis'teki 22 metrekarelik odasında taciz edip, ona, "Boşver şimdi bunları. Hadi gidelim gezelim, dolaşalım..." dediğine inanmıyorum.
Sayın Baykal'ın daha önceki olayını yani Nesrin Baytok'la özel münasebetini göz önüne alıp, "Yapmıştır ya! Baykal bu kadını taciz etmiştir ya!" diyenlerin de fena halde vicdansızlık yaptığına, özü görmeyip meseleyi çarpıttıklarına inanıyorum.
3) Bayraktar'ın Soner Yalçın'ı hiç tanımadığı, yan yana bile gelmediği safsatalarına katiyen inanmıyorum. Yalçın onu tanımıyor idiyse bu kadın nasıl olur da Beyaz TV'deki programımıza, "Asistanıyım" diye bağlanıp bir sözcü ya da temsilcisi gibi canhıraş onu savunur. Evet Bayraktar Ankara'da yaşadığı için çok defalar Soner Yalçın'la yan yana gelmemiş olabilir ama bu, ikilinin işbirliği içinde olmadığı anlamına da gelmez! Zira duyduğuma göre Bayraktar neredeyse gün aşırı Oda TV'nin Ankara temsilcisi Mümtaz İdil'i ziyaret edermiş. Hatta İdil'in hastalığı süresince gördüğü tedavide yanından ayrılmazmış. Kaldı ki madem İklim Bayraktar, Soner Yalçın'ın asistanı değil, herhangi bir yakınlığı yok! O halde Beyaz TV'ye bağlantısından hemen sonra bağlanan Soner Yalçın'ın eski eşi, aynı zamanda avukatı olan Feza Yalçın neden bu ayrıntıyı belirtmedi. Yani, neden, "İklim Bayraktar Soner Yalçın'ın asistanı, sözcüsü falan değildir! Dikkatinize sunarım" demedi!
"İnanamadıklarım"a gelince...
1) Kapısında onlarca kişi kendisiyle bir 5 dakika görüşmek için beklerken, Kılıçdaroğlu'nun onca insanı elinin tersiyle itip, o çok değerli vaktinden koca bir 45 dakikayı adı sanı duyulmamış, ne idüğü belirsiz sözüm ona bir gazeteciye ayırmış olmasına hâlâ inanamıyorum!
4) İnanamadığım o görüşmede, Kılıçdaroğlu gibi beyefendi bir şahsiyetin, adını daha önce hiç duymadığı, tanımadığı bir kadının, "Eski Genel Başkanınız benden hoşlanıyor. Beni taciz etti!
Bir de AKP'li biri var. Yardım edin, kayda alayım" sözlerini pür dikkat dinleyip, sonra da, "Çek getir o zaman!" demiş olabileceğine imkân, ihtimal veremiyorum ve inanın, böyle bir diyalogun yaşanmış olabileceğine i-na-na-mı-yorummmmm!!!