Dün öğlen sonrasıydı. Bir kafeteryanın terasında bir yandan günlük gazetelerimi okuyor bir yandan da sade kahvemi yudumluyordum.
Esra aradı. Gazetedeki asistanım. "Genelkurmay'dan arıyorlar. Müsaitseniz bağlayayım mı?" Ancak bunu derken de heyecandan ölecek gibiydi kızcağız.
Eli ayağı birbirine karışmıştı adeta. Haksız da değil hani.
Çünkü Genelkurmay tarafından aranmaya alışık değildik ikimiz de.
2 yıldır birlikte çalışıyoruz.
Bu süre içinde Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nden arandık. Başbakanlık tarafından arandık. Bakanlıklardan, Emniyet'ten, valiliklerden defalarca arandık. İstisnasız bütün siyasi partilerden telefon aldık. Ama, (ki kurumu ilgilendiren onlarca yazı kaleme almış olmama rağmen) Genelkurmay tarafından bir kez bile aranmadık!
Dedik ki hep;
"Aramazlar! Ne yazarsan yaz, hangi çağrıyı yaparsan yap, ne mesaj vermeye çalışırsan çalış!"
İşte bu yüzdendi şaşkınlığımız da, heyecanımız da ikimizin.
Uzatmayayım.
Bağlandık. Arayan yetkili Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Tayyar Süngü'ydü. Son derece yumuşak bir ses tonuyla selamladı evvela. Sonra da "Müsait misiniz acaba?" diye sordu.
"Aman efendim. Ne demek? 40 yılın başında Genelkurmay'dan aranmışız, bir de müsait olmayacak mıyız? Buyurunuz efendim. Dinliyorum sizi!" dedim.
Kibarca, "Estağfurullah" falan deyip, ondan sonra da konuyu her hafta katıldığım Beyaz TV'deki "4 Kadın 1 Erkek" programına getirdi.
Programda, eğitim uçuşu yaparken düşen UH-1 helikopterlerine dair konuşurken Genelkurmay'a seslenmiş ve demiştim ki:
"Amerika'da bile kullanımdan kaldırılmış, sadece Vietnam ve Kore gibi ülkelerde kullanılan tarihi geçmiş, sicili bozuk bu hurda helikopterlere Mehmetçikleri bindirmeye hakkınız yok!"
İşte bunun için aranmışım Genelkurmay tarafından. UH-1 tipi helikopterlerle ilgili bilgilendirilmek için.
General Süngü, "Yazılanların, konuşulanların çoğu doğru değil" diyerek söze başladı ve şöyle devam etti:
"Bu helikopterlerle ilgili 'hurda' tabiri büyük haksızlık. Yalnız TSK'nın kullandığı, Amerika'nın bile kullanmaktan vazgeçtiği bilgisi de yanlış Sevilay Hanım. Amerika'nın savunma giderleri arasında bu tip helikopterlerin revizyonu için ayrılmış bütçe bulunuyor şu anda. Dünyada da halihazırda 1278 UH-1 tip helikopter kullanılıyor. Bunun 82'si Almanya'da. 140 civarındaki ise TSK bünyesinde. İspanya, Kore, Tayvan ve Vietnam'da da kullanılıyor bu tip helikopterler. Kamuoyu yanlış bilgilendiriliyor. Bakın bu tip hava araçlarını revizyondan geçirip kullanmak pekala mümkün. Ayrıca Ankara'da düşen helikopterin yapım yılı da öyle söylendiği gibi 1974 falan değil. Yapım yılı 1985. Üstelik iki kez de büyük revizyondan geçmiş. Tamamen yenilenmiş yani. T703 tipi motor takılmış. Gövdesinin dışında yani elbisenin dışında her şeyi modernizasyona uygun hale getirilmiş. Kaldı ki TSK'nın eski tip hava araçları konusundaki yaklaşımı bellidir. Eğer bir hava aracı teknolojik ömrünü tamamlamış ise hurdaya çıkarılır. Ama Ankara'da düşen ya da hâlâ kullanılmakta olan UH-1 tipi helikopterlerle ilgili bunu söylemek doğru değil. Hepsi Güvercinlik'teki son derece modern ve teknolojik fabrikamızda bakımdan geçirilmektedir sürekli."
Tamam diyelim öyle. Helikopterde en ufacık bir teknik problem yoktu.
İyi ama o zaman neden düşmüştü?
Yoksa bazılarının dediği gibi o anda pilot koltuğunda oturan üsteğmen mi acemiydi?
O da değilmiş. Süngü o konuyla ilgili hatırı sayılır bilgiler paylaştı sağ olsun.
"Hepsi birbirinden zımba gibi pilotlar. Bakın o anda helikopteri kullanan pilotun o güne kadar toplam uçuş saati 1235. Bunun sadece 412 saatini öğretmen olarak uçmuş. Son derece başarılı bir backraunda sahip pilotlarımız için, 'başarısız' ya da 'yetersiz' tanımlamasını kullanmak da büyük haksızlık!"
Anlattıklarını tamamladıktan sonra, yineledim tabii sorumu:
"Peki niye? Niye düştü o zaman o helikopter komutanım?" Bunun üzerine Süngü, "Bir uçak düştüğünde o uçağın düşüş nedeninin ortaya çıkması aylarca, bazen yıllarca sürüyor. Helikopterlerle ilgili durum da farklı değildir. 'Kaza Kırım Heyeti' üzerinde çalışıyor. Araştırma biter bitmez analizleri kamuoyuyla paylaşacağız. Biraz sabır rica ediyoruz" yanıtını verince...
Ben de dedim ki:
"Komutan. Bu kamuoyu sabretmesini iyi bilir. Yeter ki ona sabredecek kadar bilgi verilsin. Siz iletişim kanallarınızı açık tuttuktan, bugün olduğu gibi eleştirileri medeni şekilde yanıtladıktan sonra bu kamuoyu sonsuza kadar bile sabredebilir! Sonsuza kadar!.."