Beyaz TV'de gazeteci Mine Kırıkkanat, Serpil Yılmaz ve Elif Çakır'la birlikte yaptığımız tartışma programının ana konusu kiminin deyişiyle, "başörtüsü", kiminin deyişiyle ise "türban" dı.
Tartışma oldukça hararetliydi ama ivme kazandığı nokta Kırıkkanat'ın bu konuda kaygılarını dile getirirken yaptığı ilginç saptama anları oldu.
Mine, ısrarla başörtülü kadınların özgür olamayacağı tezini savundu ve onların yaşam tarzlarının asla başı açık kadınlarla kıyaslanamayacağını vurguladı.
Ve konuşmasının bir yerinde de, "Aynı yaşam tarzını sürdüremeyiz çünkü özgür değiller!" dedi.
Her zaman, "Kafasını örten kadın, zihnini de örtmüş demektir" mealindeki görüş beni sinirlendirmiştir.
Pazar günkü programda da öyle oldu maalesef.
Sinirlendim yani yine.
Çünkü yanlış bir tez! Ayrıca çok önyargılı ve kötücül!
Evet başını örten kimi kadınlar diğer kadınlara göre daha dışa kapalı bir yaşam sürmeyi tercih edebilir.
Ama nasıl bütün başı açık kadınların aynı yaşam tarzına sahip olduğunu düşünmek bir hataysa, bütün türbanlı kadınların da aynı yaşam biçimini tercih ettiğini savunmak büyük bir hatadır.
Dahası illa ki çözülmesi gereken bir meselenin yoluna taş koymaktır!
Mesela ben şarap içmeyi çok severim. Pembe olanından. Ama benim bazı başı açık arkadaşlarım ağzına alkol bile değdirmez.
"Utanırım" deyip, erkek jinekologu tercih etmeyenler var. Bikini giymek yerine mayonun kendisine daha uygun olduğuna inananlar var. Hatta kocasından izin almadan çarşıya bile gidemeyenler. Mesela bunların arasında, "Hadi bu gece kız kıza dışarı çıkıp bir balık- rakı yapalım" deseniz, size "Aaaa benimki asla izin vermez!" şeklinde cevap bile verenler var.
Yani kadının başı açıktır ama yaşamı son derece muhafazakârdır.
Ve bunların çoğu laikliği savunur. İçlerinde Alevi olanlar bile vardır. Eşleri büyük ihtimalle sıkı CHP'lidir. Ve yüzde yüz AKP muhalifidir.
Buna karşın yakından tanıdığım öyle başörtülü kadınlar vardır ki biraz önce bahsini yaptığım kadınlardan daha özgürlükçüdürler.
Evet denize girerken bikini ya da mayo giymezler. Düğüne giderken dekolte elbise tercih etmezler. Ama bir kadın olarak yaşama bakış felsefeleri en az Mine Kırıkkanat kadar çağdaştır.
Sofranıza otururlar. Sohbetinize eşlik ederler ve siz şarabınızı yudumlarken, o kolasını ya da gazozunu içmeye devam eder.
Deli gibi okurlar bir kere.
Ayrım gözetmeksizin her edebiyatçının kitabını hatmederler.
Yaşar Kemal'i. Orhan Pamuk'u ya da Ayşe Kulin'i...
Birçoğu Elif Şafak'ın "Aşk" romanının hastasıdır.
Müzik onların da ruhunun gıdasıdır.
Sezen Aksu'nun aşk şarkılarını dinlerken onların da göz pınarları yaşla dolar.
Fazla kiloları onların da başına derttir.
Diyetisyen diyetisyen dolaşanı bilirim.
Platese meraklı olanlarını bilirim.
Bazılarından bel inceltme, kalça eritme hareketlerinin tüyolarını almışlığım vardır.
Mesela Bahçeşehir'deki göletin yanında yürürken her sabah karşılaştığım bir başörtülü genç kadın var.
Hayranıyımdır. Çünkü takar iPod'unu kulaklarına, etrafındaki bakışlara zerre kadar aldırış etmeden keyifle joggingini yapar bir saat boyunca.
Özetle; "Türban kadınının özgürlüğünü kısıtlar!" demek korkunç bir algı yanılgısıdır.
Türbanlı kadın ilerici de olabilir pekala...
Hatta sosyal demokrat... Hatta feminist...
Son olarak şunu da belirtmek istiyorum.
Mine ve onun gibi düşünenlere kızmıyorum aslında.
Çünkü bir zamanlar ben de benzer bir bakış açısına sahiptim. Ancak ben farklı bir şey yaptım.
Onların iç dünyalarını anlamak ve kanayan yara halini alan türban meselesinin çözümünde neler yapılabileceğini sorgulamak için onlarla arkadaşlık kurdum.
Ve gördüm ki bu meselenin çözümü için bir tek yol var!
O da, "Her birey inancında, fikrinde, giyim kuşamında özgür olmalıdır!" diyebilmek! Ve empati kurup, onun tercihine insani boyutta saygı gösterebilmek!