Gazeteden beni mitinge götürecek aracın saat 14.00'te gelmesini rica etmiştim. Nasıl olsa günlerden pazardı ve 'evet' için İstanbul Kazlıçeşme'de yapılacak mitingin başlangıcı da saat 15.00'ti. Bahçeşehir'den mitingin yapılacağı alana varmak da en fazla yarım saatti. Hesabım böyleydi yani. Evet araç saat tam 14.00'te benim evin önünden hareket etti etmesine ama ben saat ancak 15.00 sularında varabildim alana. Çünkü Bakırköy girişinden itibaren trafik kilitliydi. Ağır aksak ilerleyen araçta daha fazla kalmamın bana vakit kaybettireceğini hesap ederek attım kendimi yollara. İşte o yaklaşık 2 kilometre süren yürüyüş boyunca da epeyce not aldım ajandama. Mesela bir ara hemen arkamdaki grubun kendi aralarında Kürtçe konuştuğunu duydum. Durdum. "Boykotçu değilsiniz yani?" dedim. İçlerinden Sarıkamışlı olduğunu söyleyen orta yaş üstü bir amca tanıyıp atladı üzerime; "Yok boykotçu değiliz Sevilay Hanım. Boykot kararı bize uymaz. Biz sapına kadar 'evetçi'yiz" dedi. Sonra yan yana yürümeye başladık. Kürt kökenli o tatlı amcanın evet demesinin sebebini heyecanlı bir şekilde anlatması diğerlerinin iştahını kabarttı haliyle. Bulmuşlar hazır yanlarında yürüyen bir 'gasteci abla' anlatmazlar mı dertlerini. Başladılar teker teker konuşmaya. Birkaç kişiden sonra bir genç yaklaştı yanıma. Başındaki evet yazılı şapkasını çıkarıp, önce kulağıma eğilip, "Bak abla konuşurum sana ama adımı yazmayacaksın!" dedi sonra da benden sözü alınca başladı konuşmaya; "Abla bu grubun hepsi Kürt'tür. Hiçbirimiz de AKP'li falan değiliz. Ama elimizi vicdanımıza koyduk. Bu adamlar bugüne kadar hiçbir hükümetin yapmadığını yaptı Kürtler için. Adam bizim için canını dişine taktı. Irkçı, şovenist heriflerle kavga etti. Şimdi böyle bir zamanda bu adamı yalnız bırakmak yanlış olur. Biz de isterdik bu anayasada Kürtler'in de söz hakkı olsun ama ne yapalım? İnşallah bir dahaki sefere. BDP yanlış yapıyor. İlerisini gerisini hiç düşünmüyor. Yarın birgün bir CHP-MHP koalisyonu olsa daha mı iyi olur yani biz Kürtler için? Allah muhafaza bunlar iktidara gelirse bizim anamızı ağlatırlar. Biz böyle düşünüyoruz. Onun için de evet diyoruz!"
Kürt kökenli grupla yaklaşık 2 kilometre süren yağmurlu yürüyüş sonrası vedalaşıp ayrıldık. Saatler 15.30'u gösteriyordu o sırada.
Rahibe benzetmesine öfke...
Başbakan alana gecikince ben yine not almalara devam ettim tabii. Bu kez hedefimde kadınlar vardı. Başörtülü kadınlar. Usulca yaklaştım yanlarına ve kendimi tanıttım önce sonra sordum; "Kızdınız mı rahibe benzetmesine?" diye. Çoğu duymamış. O yüzden pek bir anlamsız baktılar benim yüzüme. Ben tam olaya girip Avcılar'daki afiş skandalı ile ilgili durumu aktaracaktım ki içlerinden biri beni kurtardı. Dün gece izlemiş haberlerde. "Ben biliyorum" dedi. Sonra da döndü arkadaşlarına anlatmaya başladı hararetle; "Kılıçdaroğlu bir afiş yapmış. Bizleri de rahibelere benzetmiş"
Doğrusunu isterseniz vicdanım el vermedi bütün olayın Kılıçdaroğlu'nun üzerine yıkılmasına. O nedenle, "Yok öyle değil! O afişi Avcılar Belediye Başkanı yapmış. Kılıçdaroğlu'nun bir kabahati yok" sözleriyle müdahale ettim. Benim bu müdahalem sanırım şahsımla ilgili farklı bir algı yarattı kadınlar üzerinde. Biraz öfkeli. Biraz da kırgın başladılar saydırmaya; "Ne fark eder hanımefendi? Avcılar Belediye Başkanı da onun adamı değil mi? CHP'li değil mi? Ha adamı yapmış, ha kendi yapmış? Bir de diyorlar ki utanmadan türban sorununu biz çözeceğiz. Nasıl? Bizleri rahibeye benzeterek mi? Aşağılayarak mı?"
Dürüst ol Sayın Kılıçdaroğlu!
Kadınların notlarını düştükten sonra yoluma devam ettim. Saat 15.45'i gösteriyordu. Başbakan'ın geleceği yönünde anonslar hızlanmaya başlamıştı. Gazetecilerin bulunduğu platforma doğru yürümeye başladığımda Haber Koordinatörümüz Şaban Arslan'la karşılaştım. Hasbihal ettik evvela. Sonra da miting kalabalığına dair kritik yaptık. Ben sayı saymayı bilmem. Rakamlarla pek aram yoktur. Şaban; "Milyon yok tabii ama en az 250 binin üstünde kişi var" dedi. O arada Başbakan çıktı kürsüye. "Bu kardeşinize inandınız. Sahip çıktınız. Omuz verdiniz. Hepinizi yürekten selamlıyorum" diyerek başladı konuşmasına. Sonra İstanbul şiirleriyle devam ettirdi konuşmasını. Az evvel konuştuğum kadınlar biraz ötemde duruyorlardı. Başbakan, "Önce örtülü kardeşlerimizi, bacılarımızı rahibeye benzettin! Sonra da bu bize ait değil dedin. Hükümet gereğini yapsın dedin. Yaptı! Avcılar Belediyesi tarafından yapıldığı ortaya çıktı! Dürüst ol Sayın Kılıçdaroğlu! Dürüst ol! Bir de bize gelip dürüstlük dersi verme!" sözlerini söylerken onlara doğru döndüm. Çılgınlar gibi alkışlıyorlardı. Ve Başbakan Kılıçdaroğlu'nun adını andığı
her saniyede derin derin yuh çekiyorlardı.