Avukatım Banu Yılmaz, "Sana kötü bir haberim var. Ergenekon savcılarından Kasım İlimoğlu davasından ceza aldın ne yazık ki. Mahkeme seni 11.5 ay hapse mahkum etti!" deyince önce şaka yapıyor sandım...
O havayla cevap verdim tabii gevrek gevrek; "Hah haha ha....11.5 ay mı? Dolu dolu mu şekerim? İndiri mi yok mu yani bunun?"
Ancak Banu...Yani bizim gazetenin başarılı avukatı; "Sevilaycığım...Ben şaka yapmıyorum...Gerçekten dolu dolu 11.5 aylık bir hapis cezan var artık!" diyerek beni ciddiyete davet edince, önce dilim tutuldu...Sonra gözüm karardı...Ve birden Digitürk'ün şu müptelası olduğum film kanalı Moviemax geldi gözümün önüne...Birkaç ay evvel orada izlediğimde inanılmaz etkisinde kaldığım Nothing but the truth adlı film!
Hani şu, Washington D.C'de bir gazetede muhabir olarak çalışan Rachel Armstrong'un CIA ajanını deşifre ettiği için yaşadığı korkunç dram! Film, şerit gibi geçti gözümün önünden... Rachel'in yaptığı haberin kaynağını açıklamadığı için hapsi boylaması ve sonrası... Gardiyanların muamelesi falan derken, aklıma birden 8 yaşındaki oğlunun onu cezaevinde ziyaretinde, "Anne sen neden buradasın?" dediği sahne geldi. İşte o an kendimden geçtim ve "Aman Allah'ım bu korkunç bir durum" deyiverdim Banu'ya...
Beni teskin etmek için, "Korkacak bir durum yok!" falan dese de ben kendi filmimi kurgulamaya devam ettim yutkuna yutkuna...
"Yok Banu" dedim. "Bak benim oğlan onunkinden daha büyük! Tam 13 yaşında! Yani daha aklı başında! Bir de çok muhalif bir tiptir. Kesin diyecek ki; 'Yaptığını beğendin mi kadın? Bak mahvettin ailemizi!"
Ne saçmaladığımı tam olarak anlayamadığı için haklı olarak sordu; "Kimin oğlu? Ne oğlu? Neden bahsediyorsun sen Allahaşkına?" diye...
Bir çırpıda anlattım ona Rachel'in dramını...
Neyse, filmi bitirdikten sonra kendime geldim ve nihayet akıl edip sorabildim; "Pardon ama hangi suçtan dolayı bu cezayı aldım ben Banu?" diye...
"Hakaret canım" dedi...
Bir kez daha şoke olan bendeniz başladım kendi kendime ve biricik avukatım Banu'ya isyana; "Hakaret mi? Neresinde hakaret var o yazının Banu? Ben sadece o dönem Ergenekon savcıları arasında yaşanılan gerginliğe dair aldığım kulisleri aktardım okurlara. Ve üstelik birer iddia olarak...Üstelik benim o yazıma benzer bir yazı daha önce yine bu gazetede yayımlanmadı mı? Hem sonra benim yazımdan bir süre sonra savcılar arası gerginlik meselesi ayyuka çıkmadı mı? Biz günlerce HSYK ile Adalet Bakanlığı arasındaki tartışmaları ekranlardan izlemedik mi? Hemen temyize gidiyoruz!" dedim...
Baktı ki sevgili avukatım ben hazır bir travma geçiriyorum, "Olmuşken tam olsun bari" düşüncesiyle herhalde asıl bombayı patlattı;
"Canım temyize gidemiyoruz şu anda. Çünkü mahkeme, aldığın ceza kararını açıklamadı henüz. Erteledi!" dedi...
"Neyse canım. Açıkladıkları an temyizdeyiz işte!" diyerek direnişimi devam ettirdim...
Bu kez, "Açıklamayacaklar ama..." diye garip ve anlamsız bir cevap verdi...
Bunun üzerine dayanamadım; "Nasıl yani Banu? Anlamıyorum ne demek istediğini...Lütfen bana benim durumumu Türkçe anlat arkadaşım... 1) Neden açıklamıyorlar? 2) Ben neden temyize gidemiyorum?" diyerek restimi çektim...
Sonunda bedbaht durumumu benim anlayabileceğim bir dilde anlattı tek tek.
Şöyle; Ben Kasım İlimoğlu'nu da konu eden 11 Mart 2009'daki, "Ergenekon Savcıları gergin" başlığı ile kaleme aldığım yazım nedeniyle İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından tamı tamına 11.5 ay hapse mahkûm edilmişim! Bu mahkûmiyet verilmiş olmakla beraber, yeni kanun uygulamaları gereği açıklanmıyor! Yani hükmün açıklanması erteleniyor...
Peki ne zamana kadar?
Hani eğer ben bir daha böyle bir yazı filan yazmaya, ya da televizyonlarda bir laf etmeye kalkarsam işte o zamana kadar! Anlayacağınız, alırsam bir ikinci ceza, (Hangi suçtan olursa olsun) mahkemenin çekmecesinde tutulan öbür cezayı da cebime koyup (eğer mahkeme başka bir seçenek yaptırım öngörmez ise) doğğrucaaa cezaevinin yolunu tutacakmışım bendeniz.
Bizim Banu da ancak o zaman, (Yani ben fersah fersah gözyaşı döküp, oğlumun, 'Yaktın bizi kadın!' suçlamalarına cevap verir iken mahpushane damlarında) Yargıtay'a gidip, çekmeceden yıllar sonra çıkarılan o ilk kararı temyiz edebilecekmiş!
Temyiz ne zaman sonuçlanır, onu da Allah biliyormuş...
Durumum budur yani sevgili okurlar...
Banu'ya son olarak dedim ki; "İzin verirsen şu söz konusu yazıyı bir kez daha yayımlayayım. Okurun dikkatine sunalım..."
"Aman Sevilaycığım sakın! Allah korusun bir hata yapmayalım!" diye uyarıda bulunduğu için yazıyı burada yeniden yayınlamam mümkün olamadı. (Bu arada elini tahtaya vurup, iki dudağını büzüp bir muccck çekmeyi de ihmal etmedi sağolsun) İşte o an anladım ki Banu'nun o reaksiyonundan sevgili okurlarım ben ayvayı gerçekten yemişim! Haa aranızda söz konusu yazıyı illaki okumak isteyen duyarlı kişiler varsa girsin arşive, beni mahpus damlarında çürütecek o kahrolası yazıya bir göz atsın...Oracıkta aynen duruyor...Öyyleecee!