Bugün sizinle dertleşmek istiyorum biraz...
Daha evvel yazmıştım hatırlarsanız.
Tabiri caizse yedi göbek CHP'li sayılacak bir ailenin ferdiyim...
İnanmak zor biliyorum ama ailemin hiçbir üyesinin CHP dışında bir partiye ne sempati duymuşluğu vardır, ne de oy vermişliği...
Tamam, bizim evde, "CHP mi, ANAP mı ya da CHP mi, AKP mi?" falan tartışmaları olmaz ama mesela Deniz Baykal ve onun giderek "sağ"laşan politikalarını zaman zaman oturur konuşuruz kendi aramızda...
Ve emin olunuz ki, 83 yaşındaki babam dahil hiçbirimiz Baykal ve tepe kadrosunun yaklaşımlarından hazzetmeyiz...
Çünkü biz gerçekten eşitlikçiliği ve özgürlükçülüğü temsil eden sosyal demokrat ilkelere sıkı sıkıya bağlı bir aileyiz...
Evrensel düşünürüz yani...
Mesela, Kürt kökenli değiliz ama Alevi kimliğinden dolayı ayrımcılığı dibine kadar yaşamış insanlar olarak, Kürt kimliği realitesine saygı gösteririz... O nedenledir ki, Baykal'ın, barış için atılan adımlara, geliştirilen projelere karşı olan bu duruşunu ayıplarız...
Çünkü biz çok eski CHP'lileriz...
Yanlış rotada olduğuna eminiz ve her fırsatta, "80 yıllık partiyi ne hale getirdi? Bir tane demokrat bırakmadı partide. Parti içi demokrasiyi yok etti. Kim ona itiraz ettiyse kafasını kopardı! Gençlerin önünü tıkadı, yol yürüyecek adamlara, 'Dur bakalım' dedi. Başköşede oturtulacak Altan Öymen, Aydın Güven Gürkan gibi değerleri bile uzaklaştırdı partiden. Her konuşması bir facia! Ha Devlet Bahçeli, ha Baykal!" diyerek sohbetini ederiz ama yine de CHP'ye oy veririz...
Enteresan. Mesela sonucunun delege ağalarının elinde olduğuna yüzde yüz emin olduğumuz halde her kurultayda onun karşısına dikilen demokrat adamın etrafına toplanırız... Sonuç her zamanki gibi hüsran olunca da şöyleeee bir çalkalanıp, "Ulan bir daha bu partiye oy verenin..." filan deriz ama en sonunda yine sandığa gidince mührümüzü "altı ok"un altına "küttt" diye basarız...
Kabul. Bu çok ilginç bir ruh hali...
Şimdi birileri bunun bir hastalık olduğunu söylüyor...
Diyorlar ki; "Alevilerin CHP ile dansı psikolojik bir rahatsızlık!" Batı buna, "Stockholm Sendromu" diyormuş... Hani şu rehin alınan, eziyet ya da tecavüz edilen, baskı altında tutulan kişinin bir süre sonra bunu yapan kişiye karşı duyduğu sempatiyi anlatan sendrom...
Anlayacağınız, farkında olmadan yıllardan beri bir hastalığın pençesinde tırmalayıp duruyormuşuz ailecek!
Tabii güzel olan geç de olsa uzmanların bu durumu teşhis etmeleri... Kötü olan ise bu lanet hastalığın pençesinden nasıl kurtulacağımızı kimseciklerin bize anlatmaması... İşte sizden bu konuda yardım istiyorum sevgili okurlar...
Acaba aranızda bize yardımcı olabilecek kimse var mı?