Dünyada yaşanan ekonomik durgunluk ülkeleri rekabetçi kur politikası izlemeye zorluyor. Geçtiğimiz günlerde pek çok merkez bankası politika faizlerini geriletti. Geçen hafta Yeni Zelanda, Avustralya ve Güney Kore merkez bankaları faiz indirdi. Hemen hatırlatalım İsrail merkez bankası da bir önceki hafta faiz indirmişti.
Peki niçin merkez bankaları hızla faiz indiriyor?
Japonya Başbakanı Shinzo Abe'nin ultra konservatif merkez bankası olarak bilinen Japon Merkez Bankası'nı genişletici para politikasına zorlamasının ardından gelen canlanma diğer merkez bankalarının dikkatini çekti çünkü. Hatta dün açıklanan Japonya'nın bu yılın ilk üç ayında yıllık yüzde 3.5 oranında büyümesi rekabetçi yen politikasının tuttuğunu herkese gösterdi. Dolayısıyla mevcut koşullarda rekabetçi döviz kuru olmadan ihracat yaparak büyümenin mümkün olmadığı bir kez daha anlaşıldı.
Gelelim kur savaşlarının ne olduğuna.. "Kur savaşı" ifadesi ilk defa 2010'da ABD'nin izlediği gevşek para politikasını eleştirmek için Brezilya Maliye Bakanı Guido Mantega tarafından kullanıldı.
Mantega, ABD'nin kendi parasının değerini düşürerek gelişmekte olan ülkelere ihracatta rekabet gücünü kaybettirdiğini ileri sürdü. Mantega, gevşek para politikası izleyen ABD'nin "kur savaşı" yaptığını söyledi. İşte o gün kur savaşları artık ekonomi jargonuna girdi.
Bu açıklamaların ardından gelelim asıl konumuza... Peki Türkiye Merkez Bankası son dönemde aldığı kararlarla kur savaşlarına katıldı mı? Hatırlayacaksınız Merkez, bu ifadeyi küçümsedi ve kullanmadı. Ama bu savaştan kaçışın mümkün olmadığını sonunda gördü. Çünkü diğer ülkelerin parasal genişleme politikaları nedeniyle hızla bu ülkeye gelen sıcak para, tüfe bazlı reel kur endeksini 121.1 seviyesine çıkardı.
Böylece Türk parasında aşırı değer olduğu işaretini verdi. Eğer önlem alınmazsa ihracatta hedeflerin tutmayacağı açık bir gerçek olarak görülmeye başlandı. İşte bu nedenle günde 4 trilyon dolarlık işlem hacmi olan dünya para piyasalarına yüksek faiz politikasıyla yön veremeyeceğini sonunda anlayan Merkez Bankası, faiz indirimlerine başladı. Dün bir haftalık repo faiziyle ifade edilen politika faizlerini yüzde 5'ten yüzde 4.5'e, gecelik borç alma faiz oranınını yüzde 4'ten yüzde 3.5'e, borç verme faiz oranını ise yüzde 7'den yüzde 6.5'e geriletti.
Bunu yaparken Merkez, gerekçesini fazla miktarda gelen sıcak paraya bağladı.
Dolayısıyla Merkez Bankası uzun süre varlığını kabul etmediği kur savaşına girdi.
Fakat hâlâ bir hatası var. Mevduat munzam karşılıklarını çoğaltarak talep artışını kontrol etmeye çalıştığını iddia ediyor.Ve kredi faizlerinin gerilemesini önlüyor. Küresel talebin zayıf olmasına rağmen emtia fiyatlarının yukarı doğru baskı yaptığını ileri sürüyor.
Oysa kullandığı "enflasyon hedeflemesi rejiminin" küresel emtia fiyatlarına karşı savunmasız bir rejim olduğunu kendilerine hatırlatmakta fayda var.
Kısaca Merkez baştan kur savaşlarının varlığını kabul edip, Başbakan Erdoğan'ın "Faizleri indirin, reel faizler sıfır olsun" önerisini kabul etseydi bugün daha rekabetçi bir döviz kuru ve daha yüksek bir büyüme hızına bu ülkenin ekonomisi sahip olurdu.