Bir ekonomide cari açık tutarı, o ülkenin ürettiğinden fazlasını tükettiğini gösterir. Ya da bir ülkenin toplam tasarruflarıyla, toplam yatırımları arasındaki negatif farka işaret eder. Bu durumda cari açığı olan ülke, cari fazlası olan ülkelerden borçlanarak tasarruf açığını kapatır.
Cari açık tanımının ardından Türkiye'de cari açığın nedenlerine gelelim... Bilindiği gibi Türkiye'nin yüksek büyüme hızını tutturabilmek için elde edilen gelirinin bir kısmını harcamayıp tasarruf ederek yatırıma dönüştürmesi gerekiyor. Örneğin Türkiye'de ortalama sermaye hasıla oranı 6.5 olduğundan, yılda yüzde 6 büyüyebilmek için milli gelirin yüzde 39'unu tasarruf edip yatırıma dönüştürmek gerekiyor. Fakat mevcut verilere göre Türkiye ancak gelirinin yüzde 14.1'ini tasarruf edebiliyor. Bu nedenle eksik kalan tasarruf açığını borçlanmak ya da doğrudan sermaye girişiyle kapatmak gerekiyor.
İşte Türkiye bu noktada bir dezavantaj yaşıyor. Bilindiği gibi bazı kişiler, ortağı olduğu sermaye şirketinden para çekme serbestisinden, isim yazmayarak hayali fatura düzenlemeden ve kambiyo rejiminin imkânlarından faydalanıp Türkiye'de kazandığı paraları yurtdışına aktarıyor ve sonra bu paraları kendi şirketine kredi olarak geri veriyor. Anlayacağınız Türkiye'nin tasarrufları yurtdışında tutuluyor ve tekrar Türkiye'ye kredi olarak verildiği için de bu yapay cari açık kolayca finanse ediliyor ama açık rakamı kâğıt üzerinde büyüdüğünden risk primi artıyor ve bu defa ülkede faizler yükseliyor. Böylece cari açığın fiktif olarak yüksek tutulması vatandaşın yüksek faizle soyulmasına neden oluyor. Cari açığın oluşmasında yukarıda belirttiğimiz işlemlerin yanında bir de ölçme sorunundan kaynaklanan kısım var. Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz dün bu konuda telefonda şunları söyledi:
"Cari açığımız var mı? Var. Ama bu ilan edilen tutarda değil. Daha az. Çünkü bir ölçme sorunu var. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile TÜİK, (Bu konuda eski bakan Ertuğrul Günay'ın büyük çabası olduğunu vurgulayarak) 2001-2012 arasında turizm gelirlerini zorlu bir çalışma sonucunda yeniden ölçtü. Daha önceki çalışmalarda, gelen ve giden turistlerin GSM telefon konuşma ücretleri ve uçak bilet paraları turizm gelir ve giderleri içine alınmıyordu. Bu 12 yıllık revizyonun yapılmasının ardından turizm gelirleri sadece 2012 için ilan edilen 23.4 milyar dolardan 29.3 milyar dolara yükselerek 5.9 milyar dolar tutarında çoğaldı. Yerli turist giderlerimiz ise 4 milyar dolardan, 4.5 milyar dolara yükseldi.
Bu rakamın ödemeler bilançosundaki net hata ve noksan kaleminden çıkartılıp cari açık rakamından, hizmetler kaleminden doğrudan düşülmesi gerekiyor. Böylece Türkiye'nin turizm gücü ve gelen turistin kişi başına ortalama harcama tutarı 637 dolardan 798'a yükseliyor.
Bu da Türkiye'nin turist kalitesinin göründüğünden yüksek olduğunu dünyaya gösteriyor" dedi.
Bakan Yılmaz şöyle devam etti: "Ekonomi Bakanlığı ile ortak bir çalışmamız var. Buna göre ithalatta referans fiyat uygulaması yapılıyor. Halbuki ithalatçı referans fiyatın altındaki bir fiyattan ithalat yapabiliyor. Oysa ithalat rakamları bu referans fiyata göre kayıtlara geçiyor. Bu çalışma bittiğinde turizmde olduğu gibi açıklayacağız. Ve fiktif ithalatı da ortadan kaldıracağız. Gerçek cari açık rakamına yakında ulaşacağız. Böylece cari açık risk unsuru olmaktan çıkacak" dedi.
Tabii bu açıklama bize, 77.2 milyar dolardan 48.8 milyar dolara gerileyen cari açık tutarının hayali ithalat çıkartıldığında daha da düşük olduğunun ipuçlarını veriyor. Kısacası ekonomiyle ilgili veriler ayrıntılı olarak yeniden düzenlendikçe, Türkiye'nin görünenden çok daha iyi performans gösterdiği ortaya çıkıyor.