Almanya Başbakanı Angela Merkel, dün, Avrupa bütçesini veto etmemesi için İngiltere'yi uyardı. Uyarının nedeni şu: AB'nin 2014-2020 dönemini kapsayan yedi yıllık bütçesi önümüzdeki ay liderler toplantısında ele alınacak. Bu yeni bütçenin 1 ya da 1.3 trilyon euro civarında olması bekleniyor.
Peki Merkel niye özellikle İngiltere'yi uyarıyor? Uyarıyor çünkü İngiltere, AB bütçesine verdiği desteğin çok fazla olduğunu, verilen para kadar bütçeden destek almadığını ileri sürüyor. Hatta İngiltere Başbakanı David Cameron AB bürokratlarının maaşlarının çok yüksek olduğunu ve kısıtlanması gerektiğini söylüyor. İşte bu nedenle İngiltere yeni bütçenin harcama tasarımına karşı çıkıyor.
Aslında İngiltere'nin AB ile asıl sorunu tabii bu değil. Asıl sorun şu: İngilizlere göre, AB'yi, Avrupa'nın İkinci Dünya Savaşı'nda işgal edilen ülkeleri kurdu. Bunlar Belçika, Fransa, Almanya, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda olarak sıralanıyor. Bu ülkeler faşizmden korunmak amacıyla bu birliği kurdu. Oysa İngiltere'de işgal ve faşizm sorunu yoktu.
Ayrıca gene aynı ülkeler Euro Bölgesi'nin de çekirdek ülkeleri olarak derin bütünleşmenin unsurları oluyor. Çevre ülkeler ve İngiltere ise bu bütünleşmeye dahil değil. Hatta euro bölgesindeki parasal ve mali bütünleşme, sürecin sonunda Londra'yı finans merkezi olmaktan çıkaracak bir gelişme olarak görünüyor.
İşte bu değerlendirmeyi yapan, özellikle muhafazakâr İngilizler "zaten dört yıldır krizde olan Euro Bölgesi'ne para veriyoruz ama karşılığında bir çıkarımız yok" diyerek AB'den çıkmayı öneriyor. Kısacası Yunanistan'ın euro'dan çıkması tartışılırken, İngiltere'nin de AB'den çıkması gündeme geliyor.
Gelelim İngiltere'de tartışılan bir başka konuya... Bildiğiniz gibi Nobel Barış Ödülü hiç beklenmediği halde AB'ye verildi. Alman, İtalyan, Fransız politikacılar bu ödüle çok sevindi. Oysa David Cameron farklı düşünüyor. "Eğer ödül verilecekse bu ödül NATO'ya verilmeliydi" diyor. Çünkü 60 yıldır kıta Avrupası'nda barışı NATO'nun sağladığını ileri sürüyor. İşte bu nedenle Cameron, Oslo'daki Nobel ödülü törenine katılmayı da reddetti.
Peki bütün bu gelişmelerin sonunda Avrupa Birliği'nde beklenen ne?
Bu tartışmalar, AB'nin çekirdek ülkeleri olan yukarıda belirttiğimiz altı ülke için sıkı bir bütünleşmeye gidileceğini bize gösteriyor. Diğer yandan çevre ülkeler ve İngiltere bütünleşmenin dışında kalacak gibi görünüyor. Ekonomik krizden bir türlü çıkılamaması ve maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle İspanya, Portekiz, İrlanda, Yunanistan ve yeni katılan Doğu Bloku ülkelerinin Avrupa'da tam bir bütünleşmeden dışlanacağı düşüncesini gündeme getiriyor.
"O halde ne olacak?" sorusu akla gelebilir. Şimdilik olabilecek çözüm şu: Bundan sonra AB, çevre ülkeler ve Türkiye için Gümrük Birliği'nin oluşturduğu bir bölgesel ekonomik işbirliği projesi olarak yürümeye devam eder. Böylece Avrupa'da ekonomik entegrasyonun ardından siyasi bütünleşmenin amacı olan Federal Avrupa devleti yakın geleceğin bir umudu olmaktan çıkar.
Not: 'TESEV uyku hapı mı dağıtıyor' başlıklı yazıma TESEV'den bir cevap geldi. "TESEV'i üzerinde çalışma yapmadığı için eleştirdiğiniz Türk Ticaret Kanunu, TESEV'in uzmanlığı olduğu bir alan değil" diyor cevap metninde TESEV.
Anlaşılan, adalet, medya, Kıbrıs, başörtüsü, PKK, demokratikleşme, Sayıştay gibi pek çok konuda kendini uzman gören TESEV, tüketici haklarının korunmasının, demokrasinin en büyük tehdidi olan kayıt dışının önlenmesinin ve AB müktesebatına uyumun temel yasası olan TTK'nın şirketlerde şeffaflığı ve denetimi sağlayan ve kayıt dışını önleyen hükümlerinin, TÜSİAD ve TOBB tarafından değiştirtilip ortadan kaldırılmasının nedenlerinin araştırılmasında kendisini uzman olarak görmüyor ve bu durumu hiç tuhaf ve çelişkili bulmuyor.