Türkiye'de 2001 krizinin ardından bir milyon kişi işsiz kalınca, halk o dönemin siyasetçilerini ilk seçimde tasfiye etti. 2002 seçimlerinin hemen öncesinde kurulan AK Parti iktidara geldi.
AK Parti Hükümeti, IMF'nin daha önce hiçbir ülkeye uygulamadığı "milli gelirin yüzde 6.5'ini faiz dışı fazla olarak ayırıp önceki hükümetlerin borçlarını ödeyeceksin" ağır koşuluna rağmen iktidarda kalarak ekonomiyi bataktan çıkardı. Esas soru şu ki, bataktan çıkarırken nasıl iktidarda kaldı?
Şöyle kaldı... Her şeyden önce eğitim ve sağlık harcamalarını Türkiye tarihinde ilk defa askeri harcamaların üzerine çıkartarak halkın refahını artırdı. Vatandaşın hastanelerde sabah 04.00'te sırada bekletilmesine son verdi.
Yıllardır bir türlü yapılamayanı yaptı. Sosyal güvenliği tek çatıda topladı. Devletin vatandaşına borcu olan ve yıllardır ödenmeyen tasarrufu teşvik ve konut edindirme yardımlarını ödedi.
Devletin mili gelirin yüzde 94'üne ulaşan borçlarını yüzde 39'a geriletti. Bütçe açığını yüzde 17'den yüzde 1.4'e indirdi. Bankaları sağlam hale getirdi. Böylece faizler ve enflasyon sırasıyla on yılda yüzde 64 ve yüzde 30'lardan yüzde 10'un altına geriledi. AB ile müzakere sürecini başlattı. Fert başına gelir üç binden on bin dolara yükseldi.
Tüm bunları yaparken birlikte çalışmayı istediği üst düzey bürokratları ataması engellendi. İstediği merkez bankası başkanını atayamadı.
Türkiye'nin yerel yönetim yapısını demokratik olarak yeniden düzenleyen ve yerel yönetimlere inisiyatif veren yasayı çıkarttı ama dönemin Cumhurbaşkanı'nca veto edildi.
Bütün bu işler olurken AK Parti bir de askeri ve sivil darbelere karşı mücadele etti. Partiye kapatma davası açıldı. İktidardaki bir parti kapatılmaktan kıl payı kurtuldu. Anayasada askeri vesayet ve yargı vesayetini kaldıran, 12 Eylül cuntasının ve işkencecilerin yargılanmasını sağlayan değişiklikler yapılırken parti kapatmanın yasaklanması maddesi bile muhalefet tarafından reddedildi.
Anayasayı demokratikleştiren bu değişikliklere bırakın muhalefetteki partileri, sivil toplum kuruluşları TOBB ve TÜSİAD bile karşı çıktı. Bu kuruluşlar demokrasiye ağız dolusu bir evet diyemedi. Onların muhalefetine rağmen vatandaş yapılan her genel seçimde yine oylarını artırarak AK Parti'yi tercih etti. Hatta anayasa referandumunda yüzde 58 evet oyuyla artık siyasi hayatta kalıcı oldu AK Parti.
AK Parti bu süreçte başlıca iki şansızlık yaşadı. Bir, ABD ekonomisinde çıkan kriz Avrupa'ya sıçradıktan sonra Avrupa ekonomisi bir türlü düzelemedi. Bundan sonra düzelmesi de pek mümkün görünmüyor. İşte bu AK Parti'nin ekonomide hızını yavaşlattı. İki, Tunus'ta yasemin satan Muhammet Buazizi'nin kendisini yakmasıyla başlayan Arap Baharı, AK Parti'nin sanki Buazizi'ye kibriti verip başlattığı bir suçlamaya dönüştürüldü.
Türkiye'deki muhalefet adeta Arap Baharı'nı AK Parti'nin başlattığını ileri sürdü ve bölgede yaşanan istikrarsızlıklardan ve çatışmalardan AK Parti'yi sorumlu tuttu.
Diktatörlerin yönetimi altındaki Arap halkları AK Parti'nin Türkiye'deki başarısını görüp harekete geçmiş ve bu sayede diktatörlerden kurtulmuş olabilirler ama bunu suçlamaya dönüştürmek anlaşılır gibi değil. Bu süreçte Tunus'ta, Libya'da, Mısır'da diktatörler gitti. Şimdi sıra Suriye'ye geldi ama maalesef Türkiye'deki muhalefet Suriye üzerinden AK Parti'yi vurmaya çalışıyor.
Oysa işin aslı şu. Bölgede patlayan büyük kavga Kuzey Irak petrol, gaz rezervleri ve GAP projesi nedeniyle yaşanıyor.
İran, Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi coğrafyasındaki petrol ve gazın kendi ürettiği petrol ve gaz fiyatlarını düşüreceğini ve hatta kendi kuyularının kapanmasına neden olacağını bildiğinden, K.Irak ve Türkiye arasındaki ekonomik ilişkileri baltalamaya çalışıyor ve terörü çoğaltıyor. Çünkü K.Iraklı Kürtler ve Türkiyeliler bu petrol ve gazı çıkardığında 2018'de bölgeden her yıl 108 milyar dolarlık petrol ihracatı yapılacak. Ve bu para hem Kürtler hem Türkler ve bölge halkının refahını hızla artıracak.
Muhalefet kaosa destek verip hükümeti devirmek yerine, bu geleceği görerek davranması gerekiyor. Muhalefet, bir gün iktidar olduğunda vaatlerini gerçekleştirebilmek için bu ekonomik kaynağı kendisinin de kullanacağını unutmamalı. Muhalefetin siyasi tasarımlarını K.Irak ve GAP gibi ekonomik projelere göre yapması şart. Aksi takdirde iktidar olduklarında kendileri çıkmaza girerler.
Şimdi Tayyip Erdoğan'a içerden ve dışarıdan yapılan bu anlamsız, sert ve uzlaşmaz muhalefetin benzeri Turgut Özal'a da yapılmıştı. O günkü muhalefetin de tek istediği Özal'ın gitmesiydi. Özal gitti ama yerine gelen Demirel ve İnönü Hükümeti ve sonrasında kurulan hükümetlerin hiçbiri başarılı olamadı. Çünkü iktidarı sürdürecek ekonomik kaynak boyutunu hiç dikkate almamışlardı. Bu hesapsızlıkları ve öngörüsüzlükleriyle sadece Türkiye'yi ve toplumu geriletmediler, kendileri de yok oldular.