Yurtiçi tasarrufların artırılması ve verimliliğin çoğaltılması için kıdem tazminatlarının bir fonda toplanması düşünülüyor. Böylece çalışanların kıdem tazminatlarının yok olması da önlenecek. Çünkü mevcut durumda kıdem tazminatları yok oluyor.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın yaptırdığı araştırma sonucunda verdiği bilgiye göre, bu ülkede işçilerin ancak yüzde 8'i kıdem tazminatını alabiliyor. İşte bu nedenle tartışmaya açılan yeni kıdem tazminatı fonu yasa tasarısının TBMM tatilinin hemen ardından yasalaştırılması düşünülüyor.
Önceki gün birikmiş kıdem tazminatlarının yaklaşık 216 milyar lira tuttuğunu ve bu tutarın kamu maliyesinin üzerine kesinlikle yıkılmaması gerektiğini yazmıştık. Bu yazımız üzerine orta ve küçük işletme sahibi bazı işverenler kıdem tazminatına çözüm getirilmesi gereği üzerinde duran elektronik mektuplar gönderdiler. Bu mektuplardan ikisi aşağıda. Birincisi şöyle diyor:
"Biz işçisini düşünen, mühendislik, dizayn, üretim yapan, 2 yılda bir işçi değiştirmeyen (kıdem tazminatı by-pass'ı yapmayan), maaşları tam gösteren, kanuna kurala uyan 250+ işçili bir işletmeyiz. Ayrıca tüm meslek odaları baskılarıyla kanunlaşan elektrik mühendisi, avukat, doktor, yüzde 3 oranında sakat çalıştırıyoruz. Mal sattığımız ve rekabet ettiğimiz ülkelerin hiçbirinde bunlar yok. Sonuçta biz hiç kârlı bir işletme değiliz ama her yıl bir miktar fon ayırmamıza rağmen işi bıraksak kıdem tazminatlarını ancak öderiz. Bizim gibiler de kapanırsa işler sadece bu kanunları bypass edenlere kalacak. Ahlaksızları ve yan sanayisine istediği fiyatı dikte eden büyükleri bu yasalar hiç etkilemiyor. Ama bu şartlarda adil olmaya çalışan orta boy işletmeler rekabette zorlanıyor. Biz işçimizin üzerinden cebini doldurmak peşinde değiliz; hepsiyle kişisel ilgiliyiz ama bize bir çözüm gerek." A.B.
İkinci işveren ise konunun nasıl çözümlenebileceği üzerine düşüncesini şöyle belirtiyor:
"2003'te ilk kez bireysel emeklilik (BES) yürürlüğe girdiğinde, bu sistemin kıdem tazminatı ve hatta yaşlılık sigortasının SGK yerine BES sistemine aktarılarak hem para ve sermaye piyasalarının derinleşmesi hem de fonların reel olarak nemalandırılabilmesinin sağlanacağı kanaatindeydim. Bugün de aynı çizgide olan bir kişi olarak bu tasarıya destek vermekteyim. Ancak, bugüne kadar birikmiş hakları da yok sayamayız. Bu nedenle her iki tarafın da çıkarlarını korumak suretiyle, örneğin 30.06.2012'ye kadar eski düzenleme çerçevesinde kıdem tazminatı hakkı bulunanlara bu haklarının taksitler halinde ödenmesi sağlanabilir. Gerekli, likiditenin sağlanması için bankalar düşük faizle ve belirli dönem geri ödemesiz kredi vermek için teşvik edilebilir. Böylece finans piyasaları da taşın altına elini sokar. Yani, hem işçi hem de işveren bu işten memnun olabilir. Yoksa işçi-işveren ilişkileri, her iki taraf ile devlet ilişkileri gerilebilir. Bir uzlaşma sağlanmalıdır. Bir taraftan işçinin hakları korunurken diğer yandan da şirketler likidite krizine sokulmamalıdır." C.Ç.
İşveren mektupları, şirketlerin üzerinde angaryaya varan çok fazla yük olduğunu gösteriyor. Başka ülkelerde olmayan bir kıdem tazminatı yükünün uzlaşarak çözülmesi gerektiğine dikkat çekiliyor.
İşverenlerin bu görüşlerini sendika cephesinden Hak-İş yöneticisi Mustafa Paçal'a sorduk, o da şunları söylüyor:
"Diğer ülkelerde kıdem tazminatı yok ama o ülkelerde işçinin ücreti tam olarak gösteriliyor böylece yüksek emekli maaşı alıyorlar. Bir de işsizlik sigortası diğer ülkelerde çok yaygın işliyor. Bizdeki gibi çok az sayıda işçinin kısa süreli yararlandığı bir mekanizma değil. Dolayısıyla kıdem tazminatı bizde işçinin işten çıkarılması halinde tek güvencesi oluyor. Bir de şimdi yeni yasada kıdem tazminatına esas aylığın 12 güne indirilmesi, işsizlik sigorta priminin 2 puanının kıdem tazminatı fonuna aktarılması planlanıyor. Böylece hem işsizlik sigortası fonu zayıflayacak hem de işçi kıdem tazminatının yarısından fazlasını kaybedecek, buna izin verilmemeli" diyor.
Ve Paçal ekliyor: "Hak-İş olarak yaptığımız araştırmaya göre Türkiye'de işveren, işçiyi günde 11 saat çalıştırıyor. Böylece işe yeni işçi almıyor. Zaten ülkede işsizlik oranı da bu nedenle gerilemiyor. Çünkü bizde işveren hemen 'kendime iki milyon dolara bir villa alayım ve Mercedes otomobile bineyim'in peşinde, işçinin hakkını düşünen yok" diyor.
İşte işverenin ve sendikacının kıdem tazminatıyla ilgili görüşleri böyle. Gerçekten dürüst işverenin üzerinde hem sermayesini kaybetme riski hem de pek çok angarya türü mali yükler var. Fakat emek olmadan da üretimin olamayacağı açık bir gerçek.
Biz yine tekrar edelim... 216 milyar lira tutan birikmiş kıdem tazminatlarının ödenmesi kamu maliyesine yeni yük getirilerek çözülmeye kalkılırsa dürüst işveren üzerindeki angaryalar daha da artacak. Çünkü bu yeni giderleri ödemek için devlet her zamanki gibi yeni mali yükler getirecek. Anlayacağınız kıdem tazminatlarına çözüm kamu maliyesine yeni yük getirilmeden bulunmalı.