Yunanistan'ın euro'dan çıkması ihtimali ve İspanya bankalarının sermaye yeterliliği sorunu Avrupa'ya endişeli günler yaşatıyor.
Krizin başından bu güne kadar Yunanistan bankalarından tam 60 milyar euro çekildi. İspanya'da ise bankaların verdiği kredilerden geri ödenmeyen miktar olan "takipteki alacaklar" toplamı kredilerin yüzde 8.37'sine ulaştı. Bu iki ülkenin sorunlarının aynı anda gündeme gelmesi Avrupa'da endişeyi doğal olarak artırıyor.
Gelelim bu iki ülkenin risklerinin AB tarafından karşılanıp karşılanmayacağına... Hesaplara göre, Yunanistan eğer Euro Bölgesi'nden çıkarsa bunun maliyeti 225 milyar euro olacak. Bu maliyet karşılanabilir. Çünkü Avrupa Finansal İstikrar Fonu'nda 500 milyar euro bulunuyor. Ama İspanya'nın maliyeti oldukça yüksek.
Eğer Türkiye'nin 2001 krizinde, ABD'nin de 2008 krizinde yaptıkları gibi mevduata garanti verilirse o zaman durum zorlaşıyor. Çünkü İspanya'da bankalardaki toplam mevduat 2.3 trilyon euroyu buluyor. Bu miktar mevduata garanti verilmesi istikrar fonundaki para tutarını aşıyor.
Tabii ki bankalardaki mevduatın tamamının çekileceğini düşünmek doğru olmaz ama tüm olasılıkları dikkate almakta fayda var. Bir de şunu da hatırlatalım, International Herald Tribune'ün dünkü nüshasında riskli ülkeler olarak sıralanan İspanya, İtalya, Portekiz ve İrlanda bankalarında toplam 5.5 trilyon euro tutarında mevduat bulunduğu belirtiliyordu. Bu mevduat tutarı Avrupa Merkez Bankası'nın bankalara verdiği yüzde 1 faizli üç yıl vadeli bir trilyon euro tutarındaki desteği de aşıyor.
Peki bütün bu risklere, hafta sonu Camp David'de toplanan G-8 liderleri ne diyor? G-8 deklarasyonunun üçüncü maddesinde, Yunanistan'ın Euro Bölgesi'nde kalmasının G-8'in çıkarlarına uygun olduğu ve Euro Bölgesi'nin küresel istikrarın sağlanmasında önemli olduğu ileri sürülüyor. Zirvede, Euro Bölgesi'nde büyümenin nasıl sağlanacağı ve mali istikrarın nasıl sürdürüleceğinin tartışıldığı belirtiliyor. Kısacası Yunanistan'ın Euro Bölgesi'nden çıkmasının zengin sekiz ülkenin işine gelmediği belirtiliyor.
Bu durumda, 17 Haziran seçimleri sonucunda Yunanistan halkının siyasi tercihlerinin nasıl olacağını beklemekten başka çare yok. Eğer eurodan çıkalım diyenlerin kazandığı bir seçim sonucu ortaya çıkarsa çok farklı senaryolar gündeme gelebilecek.
Peki Avrupa'nın yaşadığı bu sürecin Türkiye ekonomisine etkileri ne olur? Türkiye'nin toplam ihracatı içinde Avrupa'nın payı son dokuz yılda yüzde 56.6'dan yüzde 42.3'e geriledi. Türkiye kendine Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Asya'da yeni pazarlar buluyor. Bu nedenle Avrupa Para Birliği'nde olası bir çöküş ihracatımızı tabii ki engeller ama öyle S&P'nin söylediği gibi çökertmez.
Peki Yunanistan ve İspanya'da yaşanan bütün bu olumsuzluklara rağmen S&P neden Yunanistan ve İspanya'nın notunu düşürmüyor? Bu anlaşılır gibi değil. Çünkü S&P, Türkiye'nin görünümünü durağana çevirirken, Yunanistan'ın notunu yükseltmişti. İspanya ise hâlâ yatırım yapılabilir seviyede tutuluyor. Oysa Türkiye bu iki ülkeyle riskler açısından kıyas kabul etmeyecek derecede iyi durumda bulunuyor.
İşte bu çelişkinin cevabını S&P bir türlü veremiyor. Fakat dün bir gelişme oldu. S&P'nin Türkiye ve bölge temsilcisi, TGRT televizyonunda Necmettin Batırel'e, hatadan dönüş sinyali verdi. "Türkiye'nin notunun durağana çevrilmesi, notunun artmayacağı anlamına gelmiyor" dedi. Öyle anlaşılıyor ki, Başbakan Erdoğan'ın S&P'nin haksız not değişimine gösterdiği haklı tepki olumlu sonucunu veriyor. Demek ki ses çıkarmak gerekiyor. Çünkü ses çıkarmayınca haksızlık yapmaya devam ediyor bunlar.