Türkiye'de toplam vergi gelirlerinin yüzde 67'si KDV, ÖTV, özel iletişim vergisi gibi dolaylı vergilerden, yüzde 33'ü de gelir ve kurumlar vergisi gibi dolaysız vergilerden tahsil ediliyor.
Böyle bir vergi tahsilatı, zengin ve fakirin mal ve hizmetleri tüketirken aynı oranda vergi ödemesine neden oluyor. Böylece düşük gelir gruplarının vergi yükü artıyor. Oysa bizde olanın tam aksine adaletli ve sürdürülebilir bir vergi sisteminde dolaysız vergilerin yüzde 67, dolaylı vergilerin ise yüzde 33 olması gerekiyor.
Gelelim yüksek dolaylı vergi sisteminin neden sürdürülemeyeceğine... Gelişmekte olan Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya, Türkiye, Meksika, G.Kore gibi ülkelerin ekonomileri büyüdükçe emtia talepleri çoğalıyor. Küresel ekonomideki bu dönüşüm emtia fiyatlarını artırıyor. Ve önümüzdeki dönemde de emtia fiyatlarının gerilemeyeceği şimdiden açıkça görülüyor.
İşte bu nedenle vergi gelirinin büyük kısmını dolaylı vergilerden tahsil eden ülkelerin ekonomileri bir süre sonra çıkmaza girecek. Çünkü artan emtia fiyatları ve yüksek dolaylı vergiler malların tüketimini sınırlayacak.
Ayrıca emtia fiyat artışları ve aşırı dolaylı vergi nedeniyle yükselen fiyatlarının talep elastikiyeti yüksek olan mallarda dolaylı vergileri geriye yansıtarak üretici üzerinde etki yük bırakacağı açık bir gerçektir. Zaten yüksek fiyat nedeniyle mal satışları gerileyecek olan üretici, bir de üzerine dolaylı verginin binmesiyle üretim yapamaz hale gelecek ve ekonomi çökecek. Dolayısıyla yeni Türk Ticaret Kanunu'nun uygulanmasını istemeyenlerin asıl amacının Türkiye ekonomisini çökertmek olduğunu pekala ileri sürebiliriz.
"Türkiye ekonomisi yeni TTK uygulanmadı diye niye çöksün?" diyebilirsiniz. Ama gerçek şu ki, çöker. Çünkü yeni TTK'da yapılan düzenlemeler değiştirilip de ortaklar cari hesabından şirketlerin içi boşaltılmaya devam ederse, ortaklar cari hesabı faturasız mal alıp satmak için kullanılırsa, faturaların üzerine tacirin ismi yazılmazsa, her şirketin kendisini tanıtıcı kimliği olacak internet sitesi olmazsa, bu sitede şirket bilançoları yayınlanmazsa, mali raporlar uluslararası muhasebe standartlarına göre hazırlanmazsa kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına almak asla mümkün olamaz.
Kayıt altına alınmayan bir ekonomide de gelir ve kurumlar vergisi gibi doğrudan vergiler yeterince toplanamayacağı için vergi sistemi dolaylı vergilerle yürütüleceğinden ülke ekonomisi kesinlikle çıkmaza girer ve çöker. İşte eski TTK'da daha ağır hapis cezaları bulunmasına rağmen, "yeni TTK'da yeni hapis cezaları var" diyerek dezenformasyon yapıp herkesi korkutarak yeni TTK'nın yürürlüğe girmesini engellemeye çalışanların asıl amacı, ekonomiyi kayıt dışında bıraktırıp, kamu maliyesini yüksek dolaylı vergilere mahkûm ederek çökmesini sağlamak oluyor.
Peki o zaman ne yapmalı? Yapılması gereken çok basit. Yeni TTK'nın kolonlarını kesecek değişikliklere izin verilmemeli! Yeni TTK'yı hazırlayan ekibin başkanı Prof. Dr. Ünal Tekinalp gönderdiği mektupta bu konuda şunları söylüyor:
"Türkiye önümüzdeki yıllarda KOBİ'lere, dolayısıyla limited şirketlere 100 milyarlar tutarında teşvikler verecek. Tüm AB ülkeleri, KOBİ'lere finansal raporlama standartları ve denetleme getiriyor. Çünkü AB limited şirketleri küçük ve özellikle orta ölçekli ticaretle üretimin temel taşları olarak görüyor. Türkiye limited şirketleri bugünkü hali ile bırakamaz; bırakırsa büyük sosyal maliyetler öder. Aynen 2002'de bankalar için ödediğimiz milyarlar gibi. Türkiye yeni travmalar yaşar; aynen 2002'deki gibi.
Şimdi bazı kesimler "KOBİ'leşme" ve "limitedleşme" süreci başlattı. Çünkü gelmekte olan teşvikler ve AB programları cazip. Bu sebeple aynı kesimler denetimsiz şekilde bu teşviklerden yararlanmak için limited şirketlerden denetimi ve raporlama standartlarını kaldırmayı hedefliyor. Yeni TTK'da planlanan nisan değişiklikleri ve YTK'nın 50 kolonunu kesmek projesi bu bakımdan önemli" diyor.
Anlayacağınız teşvikleri ceplerine indirip ortadan kaybolmak için hazırlanan bir kesim var. Bunlara fırsat vermemek ve ekonominin çökmesini önlemek için bunlarla mücadele şart!..